3 Şehir, 3 Eser: Pier Özgürlük Kulesi

Elbette başlıktaki gibi bir eser yok, bu yazının içeriğinde geçen eserlerin isimlerinin bir karışımı olarak yazdım.
Dünyanın en ünlü yakın dönem yapıları arasında en başta herhalde Eyfel Kulesi ile New York' ta bulunan Özgürlük Anıtı gelir. Bu 2 eserin İzmir'de bulunan Konak Pier ile bir ilgisi var mı ve varsa ne olabilir?
Yaklaşık 1960 yılına kadar İzmir 'de liman bugün ki Konak Pier ile Pasaport olarak adlandırılan bölüm arasında kalan yerdedir. Eskinin fotoğraflarında da bu nostaljik görüntüleri görebilirsiniz. Bu dönemde gümrük binası olarak hizmet veren Konak Pier ise 1890 yılında yapılmış ve hizmete girmiştir. Tabii o günlerde de tarihi esere pek kıymet verilmediği için deniz tarafindaki temelde kullanılan taşlarda, hazırı varken yeni taş kesimi ile uğraşmamak adına Efes harabelerinde bulunan taşlardan getirilmiştir.
Özgürlük Anıtı'nın ise çok daha ilginç bir hikayesi vardır. Bilindiği üzere Süveyş kanalı insan yapısıdır. Kanal yapılmadan önce Avrupalı gemiler Hindistan'a ve Uzak Doğuya gitmek için Ümit Burnunu dolaşmak durumunda kalıyordu. Böyle bir kanalın açılma fikri dönemin Mısır Paşası Said bey tarafından planlanmış ve hatta Fransızlar ile işbirliğine gidilmiştir. Planın içerisinde ise kanalın giriş kısmına da Asya' nın ışığını temsilen bir kadın heykelinin konulması planlanmıştır. Ancak bu süre içerisinde Sait Paşa ölür. Zaten projede dönemin Osmanlı Sultanı olan Abdülaziz tarafından onaylanmamıştır. Sonrasında yönetime gelen İsmail Paşa bir süre bu işi askıya alır ancak daha sonra O da kanalı yapmak ve onaylatmak üzere devreye girer. Abdülaziz de projeyi hem onaylar hem de ortak olur. Bu ortaklığa ilişkin bir kısım bedeli de öder. Kanal 1869 yılında açılır (Bu çok kolay söyleniyor ama inşaat 11 yıl sürdü. Sanki bir modern zaman piramidi gibi 1.5 milyon mısırlı çalışırken bunların 125 bini malesef öldü) .
Kanal açılır ancak planlanan o büyük kadın heykelinin toplumda hoşnutsuzluk yaratacağı düşünülerek , heykelin yapımı bile tamamlanmış olmasına rağmen, o olmaksızın açılır. Heykel ise Fransa da depoda kalır. Uzun yıllar bu şekilde bekleyen heykel 1886 yılında Fransızlar tarafından 100. Yıl bağımsızlık kutlaması için Amerikalılara verilir. Tabii bu karar ile beraber heykelin yüzü vs gibi bir takım değişiklikler yapılmıştır ama sağ elde bulunan meşale ve kıyafet değişmemiştir. Yani aslında bir bakıma yeni kıtada Asyanın ışığı yanar.
Eyfel kulesini ise herkes biliyor ve bir çoğunuz da görmüştür. Kule aslında bir sanat eseri değil bir matematik terimi olan parabolün şekle bürünen halidir. Ve aslında Expo 1889 Paris fuarı için yapılmış, 20 yıl sonra da sökülmesi planlanmıştır. Paris halkı ve sanat çevresi bu eseri o dönem sevmemiş ve hatta yapılmaması için kampanya bile başlatmışlardır. Ama böyle şeylere halk değil yöneticiler karar verir. Kule yapılır ve daha sonra da radyo anteni olarak ayakta kalmasına karar verilir. Ve bir sanat şehri olan Paris in insan yapısı ama sanat içermeyen bir simgesi olur. Olsun gidenler ( ki yılda 7 milyonu bulur) için bir anıdır ve mutlaka her gidenin arkasında kule manzaralı bir fotografı vardır. Hatta Hitler bile Paris i işgal edince böyle bir anı fotoğrafa sahip olmaktan geri kalmamıştır.
Ben de üniversiteden hemen sonra gitmiştim. O zamanlar telefonlar henüz kulübeler içinde idi ve fotoğraf çekebilmek gibi bir özellikleri de yoktu. Ve benim de yanımda ne bir arkadaş grubu ne de Avrupayı titreten bir ordu vardı. Kulenin önündeki çimlere uzanıp seyretmiştim. Sistina Şapeli' nin çeyreği kadar bile ruhumu etkilemedi. Sadece göğe uzanan bir yapının heybeti... Ama önündeki çimlere uzanmak ve gözlerimi kapatarak dinlenebilmek şu an bile içimde hissedebildiğim bir huzur vermişti.
Evet bu kulenin mühendisi, adı üstünde Gustave Eiffel dir. Kendisi, Konak Pier in de mühendisi olup aynı zamanda Özgürlük Anıtı'nın heykeltıraşına (Frederic Auguste Bartholdi) heykelin tamamlanması için yine mühendislik konusunda destek veren kişidir.
Bir mühendisin izleri bu şekilde yeni kıtadan Avrupa'ya ve oradan da Asya'nın batı ucuna ulaşır. Ama Asya'daki eserin ruhunda bir yerde yeller eser. Güzelim ve tarihi mekan, yapıya ilişkin tarihi de kapsayacak bir konsept kurulamadığı için yarısı boş, yarısı ise gezerken boş boş bakılan mağazalar ile başbaşa kalmıştır. İçinde nefes aldıran birkaç mekandan birisi Remzi kitabevidir. Tencere tava satan mekanların varlığı ise yaşadığımız dönemin bir yerde görsel eleştirisi gibidir.
Izmirliler bile tam bilmez bu yapıyı, balığı sevdiklerinden olsa gerek, 
" Burası eskiden ne idi " sorusuna hemen cevap gelir.

Balık hali !!!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)