Gökyüzü Maceramız - Vecihi Hürkuş'un Hikayesi ( 2. Bölüm)

"Bizde her başarılı enerjiyi yıkmak ve parçalamak sanki teamül nevinden bir ilettir bu yurtta"
                                                                                                                          Vecihi Hürkuş
                                                                                                                           Bir Tayyarecinin Anıları

Bir önceki yazıda bahsettiğimiz İstanbul Kahire seferini yapan Fethi beyin ölümü tüm yurtta büyük etki yaratır. Vecihi Hürkuş'ta bu olaydan çok etkilenir ve kaza haberleri sonrasında pilot olmaya karar verir.

Ülkede, ne yaşadığı zamanda, ne de sonrasında tam olarak kıymeti bilinmeyen ve desteklenmeyen kim vardı denilirse herhalde en başta yer alacak isimlerden bir tanesi Vecihi Hürkuş'tur.

Yaptıklarını bilmek bir tarafa, ismini bile tesadüfen öğreniriz. Oysa ilginçtir, ta Osmanlı döneminde yurdumuzda kömürü bulan Uzun Mehmet'in ismi ve bu buluşunun hikayesi okul müfredatına girmişken, hayatını ülkenin bir uçak sanayi kurmasına harcamış, 1. Dünya savaşında Güney cephesinde başlayan serüveni Kafkas cephesinde devam etmiş ve bir muharebede ilk düşman uçağını düşürerek hava kuvvetleri tarihine geçmiş, yine bu cephede esir düşmüş ve Hazar Denizindeki hapishane adasından kaçarak yeniden cepheye koşmuş, Kurtuluş Savaşında Anadolu'ya geçerek yine batı cephesinde düşmanın elinde bulunan 50 uçağa karşı bizdeki 1-2 uçakla kök söktürmüş ve havadan yaptığı keşifler ile 2. İnönü'de düşmanın geri çekildiğini fark ederek taarruza geçilmesini sağlamış birisi, savaş dönemi hikayelerinde bile tam anlatılmaz. Muhtemelen anlatılırsa ilham olur taze beyinlere diye endişe edilir. Gençlerde işletmeci, avukat, inşaat mühendisliği haricinde farklı bir ideal belirebilir ülkenin kaderini değiştirebilecek belki de!!! Neyse biz hikayemize dönelim.

İzmir'in kurtuluşu sonrasında O da havadan uçağı ile yunan hava filosunun olduğu Seydiköy havaalanına inmiş, onca uçak arasında düşmanın varolmadığını ve hepsinin uçakları da bırakarak kaçtığını görünce çok şaşırmıştır. Böylece havada da kesin bir zafer kazanılmıştır.

O, gerçekte de yerinde duramayan hür bir kuştur. Hava kuvvetlerinde ve İzmir'de görevine devam eder. Edirne'de İtalyanların artık çalışmaz diye bıraktığı uçağı tamir eder ve İzmir'e kadar uçurur. Komutanı bu başarıya istinaden uçağa Vecihi adını koyar. Bu teveccüh ise Vecihi'ye yeni projeleri icin ilham kaynağı olur ve ilk yerli uçağımız olan Vecihi K. VI uçak imalatına başlar.

İzmir'de 9 Eylül kurtuluş gününde Türk Yıldızlarının uçuş gösterileri bir gelenektir. Hoş son yıllarda bu gelenek başkaları gibi biraz geri plana atıldı ama bir topluluğun halk olabilmesi için böyle kutlamalara aslında ihtiyacı vardır. İşte bu gelenek 9 Eylül 1923'te başlamıştır. Ve bu ilk gösterilerde de Vecihi Hürkuş'un katkısı büyüktür.

Bu yıllarda havacılığa başka hizmetleri de olur ve 1925 yılına gelindiğinde uçağını bitirmiştir. Uçması için izin verilmesi gerekmektedir ama uçağı tetkik edecek bir kadro hava kuvvetlerinde yoktur ve izin bir türlü çıkmaz. Derken kendisine bir yol gösterilir. "Sen uçağına güveniyorsan git uç, eğer başarırsan demek ki uçağın uçma ehliyetine sahiptir, değilse bu senin tercihindir"

O uçağına ölümü göze alacak kadar güvenir ve Seydiköy hava meydanına gider. Yardımcısının gururlu bakışları arasında motorunu çalıştırır ve meydana toplananların gözleri önünde uçağını uçurur. Tarih henüz Rusya'da bile havacılığın olmadığı bir zaman yani 28 ocak 1925'tir. Bu tarih bir yerde Türk havacılık tarihi için aslında bir mihenk taşıdır.

Bu büyük başarıdan sonra ne mi olur? Yazının başındaki kendi tespiti devreye girer. Vecihi izinsiz bir şekilde uçtuğu için 15 gün hapis cezasına çarptırılır. Yurtdışı seyehatlerinde uçuş becerisini gören fransızların kendisine fransız uçağını emanet ederek Atlantik uçuşunu teklif ettikleri Vecihi, kendi yaptığı uçağı izinsiz uçurduğu için (aslında izin de bir türlü çıkmadığı halde) hapis ile ödüllendirilmiştir!!!

Tabii bunu kaldıramaz ve hava kuvvetlerinden istifa eder. Ya uçağı? Onu almak için çok uğraşır ama kendisine verilmez. Muhtemelen yıllar içinde Nusret Mayın gemisine ne oldu ise ona da o olur.

İstifa sonrasında Ankara'ya gelir ve Türk Hava Kurumu'nun kuruluşunda yer alır. Hatta kurumun ilk amblemindeki uçak onun yaptığı ama geri alamadığı Vecihi K VI uçağıdır. Yani uçağın amblemi var ama kendisi ortalıkta yoktur. Umudunu kırmaz. Yeni bir uçak yapmaya girişir. Kurumdan 3 ay izin alır ve İstanbul'da Kadıköy'de bu süre içerisinde çevredeki esnafın da desteği ile Vecihi XIV uçağını yapar. Yıl 1930 olmuştur ama halen uçağa sertifika verecek bir uzman kadrosu yurtta oluşamamıştır. Uçağını yine uçuramaz. Çare olarak sertifikayı bir başka ülkeden alması yolu gösterilir. Yapılmış uçağı söker ve Çekoslavakya'ya götürür. Oradakiler deyim yerinde ise bu kıt imkanlar ile yapılmış uçağa (uçağın tekerleri kendi arabasının lastikleridir) ve pilotuna hayran kalır. Sertifikayı verirler. O da Prag'dan başlayarak Viyana, Belgrad, Sofya gibi duraklarda durarak İstanbul'a gelir. Halk coşku içerisinde Vecihi'yi beklemektedir.

Sonrası mı?

Elbette Vecihi'nin ülkenin uçak sanayi kurulması ve özellikle gençlere uçuş sevgisini aşılamak için uğraşları çok olur. Bu uğurda havadan paraşüt ile atlama denemesi yapan yeğenini dahi kaybeder. Kendisine destek olanlar vardır, hatta Atatürk kendisinden bu sefer Türk Kuşu'nun kurulmasında faydalanılmasını ister ama bir kişi her yerde olamaz tabii. O dönemde bile ülkenin uçak sanayisinin ithalata bağımlı olmasını isteyen grupların ( Yılmazlar ve Cudiler) savunma bakanlığında yaptığı kulislerin kurbanı olur.

Onun yaptıkları ve hayatı böylesine ufak bir yazıya sığmayacak kadar anılar, başarılar, yüksek duygular ve suikast denemelerini bile içeren engellemeler ile doludur.

Bize tam olarak anlatılmasa bile O'nu anacak ve biraz anlamamızı sağlayacak yayınlar vardır. Çok satanlar, yeni çıkanlar girdabından kurtulmak isteyen kitap okurlarına O'nun anılarını içeren kitabı okumalarını tavsiye ederim.

Yazının sonuna gelecek olursak...

Dünya 16 temmuz 1969 da nefesini tutmuş, aya ayak basacak astronotları taşıyan Apollo 11'in dünyadan ayrılmasını izlemektedir. Aynı gün belki bu coşku, belki de hayatındaki engellemelerin hüznü içerisindeki Vecihi Hürkuş'ta bir daha almamak üzere nefesini vermiş, O'nun da ruhu bu dünyayı terketmektedir.

Geriye ise bize "Gülen Gözler" filminde Şener Şen'in Ayşen Guruda ile evlenmek isteyen bir aşığı oynadığı ve kullandığı uçak ile sürekli evlerinin tepesinde uçan "Pilot Vecihi" karakteri kalır.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Koku Alma Duyumuz ve Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi ( 3. Yazı)