Kayıtlar

Ağustos, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Türküm ya da Türkülerimiz

Resim
"Sarı saçlarını deli gönlüme Bağlamışım çözülmüyor Mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban." Eski arkadaşlarım yada beni biraz daha yakından tanıyanlar arada mısralar karaladığımı bilir. Ama şu ana kadar yazdığım hiç bir söz bu satırlarda ki kadar güçlü olmadı. Ve zaten birçok yazdığımda kendime ayrıca bir örneğini almadığımdan kaybolup gitti. Tıpkı yazılmış ve bize ulaşamamış türkülerimiz gibi. Bilinen ilk türkü 14. Yüzyıl da Timur'un Kars'ı işgali üzerine Baykan adlı bir halk şairinin yazdığıdır. Bundan öncesinde de kesin vardır ama malesef bugüne kalmamıştır. Türkülerimiz bu coğrafyadandır. Bazı davranışlarımızın tam belirlenemeyen genetik kökenleri gibi, biz kendimizi onlara uzak bile hissetsek, onlar soluduğumuz havada, içtiğimiz suda, yaşadığımız hayatta bir şekilde vardır. Türküler özellikle aşk için söylenmiştir. Ama şimdilerde pop müzikte olduğu gibi sadece aşk için söylenmemiştir. Evladını askere

Neden Yazdım

Resim
Genel dünya tarihi görüşüne göre insanlık yaklaşık 7 bin yıl öncesinde artık değer yaratan tarım üretimine ve yerleşik düzene geçmiş, devamında da anıtsal nitelikte yapılar yapmıştır. İngiltere de Stonhenge ve Mısır'da ki piramitler ( M.O. 3 bin civarı) bu yerleşik hayat sonrası yapılan anıtlardır. Buraya kadar olan bilgiler Urfa'nın 20 km kadar güneyinde keşfedilen Göbeklitepe ye kadar doğru kabul ediliyordu. Ancak Göbeklitepe günümüzden 12 bin yıl ve Stonhenge ile pira mitler den ise yaklaşık 7 bin yıl öncesine ait bir yapı. Dolayısı ile insanlık tarihi ile ilgili ilk paragraftaki bilgi yeniden yazılıyor. Şimdi bunu öğrenmek bireysel günlük hayatımızda nasıl bir değişiklik yapar? Hiç bir değişiklik yapmaz. Ancak bu bilgiye ulaşmayı sağlayan dünyayı ve hayatı anlama ve keşfetme duygusu ile bazı uluslar geçmişte yeni kıtaları ve günümüzde de gezegen ve evreni keşfediyor. Bu keşifler ve kullanımları da uluslar arasındaki refah farkını belirliyor. Mesela gen biliminin il

Dergi Okumak

Resim
Ülkemizde okumak ile ilgili eksiklikten bahsedilirken genellikle kastedilen kitap okumak ve biraz da gazetedir. Dergi okumanın ise konusu bile geçmez bu serzenişte. Öyleki ülkede bir kişi günde 5 saat televizyon izlerken yilda ortalama kitap okuma süresi sadece 6 saattir. Oysa dergi okumanın istatistiki bile yoktur, o kadar kıyıda kalmıştır yazılı medya kisminda.  Ne güzel dergiler vardı ve halen var. Bir kitapçıya girdiğinizde dergi bölümünde ekonomiden yemek kültürüne, ede biyattan bisiklete, tarihten teknolojiye ve daha bir çok alanda bir cok dergi vardır. Ama malesef bunların bir çoğu yeterli ilgi olmadığından varlık savaşı verir ki geçmişte kapanmak durumunda kalan dergilere şahit olmusuzdur. Son ornegi bu sene içerisinde kapanan Geo dergisidir ve yine bu sene  # Tarih  dergisi de 19 sayısında yeterli okur ilgisi olmadığından kapanacağıni aciklamisken (aylık tirajı sadece 12 bin idi) sanırım tarih alanındaki büyüklerin devreye girmesi ve desteği ile yayınına devam edebilmekted

Kitap Okumada Keyifli Anlar

Resim
Dan Brown'un kitaplarını okumayı severim. Şu ana kadar çıkarmış olduğu tüm kitapları okumuşumdur. Kitapları türü gereği edebi bir dil taşımasa da kurgusu güzeldir ve benim gibi orta düzey bir okurun mutlak şekilde öğreneceği bir şeyler çıkar. Mesela Kayıp Sembol'de en ilgimi çeken bilgilerden biri Washington da Beyaz Saray dan daha yüksek hiç bir binanın yapılmasına izin verilmediğidir. Muhtemelen bu bilgi bizim gibi imar rantı konularının pek gün demde olmadığı ülke okurlarına pek bir şey ifade etmemiştir. Birkaç yıl önce çıkardığı Inferno'da ise J.F. Kennedy'nin Atatürk hayranı olduğundan bahseder. Kennedy aslında bunu Atatürk'ün ölümünün 25. Yılı için kendi sesi ile kaydedilen bir konuşmasının 10 Kasım 1963 te radyoda yayınlanması için Türkiye ye göndermesi ile de göstermiştir (kaydı "Kennedy Atatürk' ü Anlatıyor " diye aratırsanız YouTube dan dinleyebilirsiniz). Başkan ise malesef bundan sadece 12 gün sonra bir suikaste kurban gitmiştir. Elbette

Shakespeare ve Kültür

Resim
2016 yılı Shakespeare' in ölümünün 400. yıldönümü. Başta İngiltere olmak üzere bir çok ülkede bu yıl Shakespeare yılı olarak kutlanıyor. Gerçekten böyle biri yaşadı mı yada o eserleri gerçekten o mu yazdı konusunda tarihçiler arasında tartışmalar vardır. Ama bizim konumuz o değil. Ayrıca kutlaması yapılan bir şeyin keyfini bozmak doğru da değil. Bu bölümü yazının okurları içinde tartışmayı bilenleri sakinleştirmek için yazdım:) Shakespeare ile tanışmam çocukluğumda seyrettiğim bir film ile oldu. Tabii o zamanlar ne kendisini ne de filmin ona ait bir oyundan uyarlama olduğunu bilmiyordum. Film Hırçın Kızdı ve çocuk hafızamda oynayanı nedense Sophia Loren diye hatırlıyorum ama Elizabeth Taylor mis. Konusu evlenme çağına gelmiş olan 2 kız kardeşten biraz asi ve kesinlikle evlilik gibi bir niyeti olmayan, kendi özgürlüğü içinde yaşamayı hedefleyen büyüğünü anlatır. Babası ise onun birisi ile evlenmesi konusunda kararlıdır. Evlenmesi istenilen adam da aynı şekilde dik başlı, oto

Yalın Yazı Çok Bilgi

Resim
Makale şeklinde olan yazıları severim. Normalde eskiden gazetelerde güzel yazılar olurdu , ama şu aralar okuma sonrası güzel bir lezzet bırakan yazılar azaldı sanki orada. Neyse ki KAFA benzeri dergiler var. Bazı yazılar zorlama gibi gelse de onca yazı içinde size keyif verecek birşeyler çıkıyor. Henüz dergiyi hiç eline almamış kişilere görüntüsü biraz çocukça gelebilir. Böyle yaklaşanlara da içi biraz ağır gelebilir. Dünki okuduğum İlber Ortaylı dan c umhuriyet ve demokrasi konusu idi mesela:) Gazeteye dönecek olursak eskiden farklı idi. Mesela 90 lı yıllarda Yeniyüzyıl gazetesi vardı. Gazeteyi her gün alamasam da cumartesi günleri kaçırmazdım. Başta Can Dündar olmak üzere Yağmur Atsız ve Vivet Kanetti gibi yazarlar vardı ve yazılarını okumak o güne dair küçük bir şölen olurdu. Sonrasında Can Dündar burada ki yazılarını kitap haline de getirdi. Benzer şekilde bu tür yazıları kitap haline getiren yada doğrudan yazılan böyle kitapları da okumayı severim. Cüneyt Özdemir'in

27 'ler Klubü ve 2016, yada "2(0+1+6)"

Resim
Modern kültürde 27 ler klubü denen bir adlandırma vardır. 27 yaşında ölen ünlüleri tarifleyen bir gruplamadır. Kurt Cobain, Jim Morrison, Amy Winehouse, bizde ise Barış Akarsu bu listede yer alanlardan bazılarıdır. Sanırım 2016 içinde benzer bir gruplama yapılacak. Çünki bu yıl içerisinde de çok değerli ve farkında olalım yada olmayalım hayatımıza bir şekilde dokunmuş insanları malesef kaybettik . Başlangıç başka bir dünyanın insanı gibi olan David Bowie ile geldi. 1.5 yıldır devam eden kanserle mücadelesine yılbaşı kutlamalarını bozmamak istercesine yeni yılın başında yenildi. Derken o herkesin bildiği Wonderful Life şarkısını söyleyen Black ( gerçek adı Colin Vearncombe) ile devam etti. Kendisini dinlemeyi çok severim. Everything's Coming Up Roses, Sweetest Smile ve I Can Laugh About it Now en sık dinlediklerimdir. Ama 2016 durmaya niyetli değildi. Gülün Adı, Foucault Sarkacı yanında bir çok güzel roman ve eseri olan Umberto Eco , Türk sinema tarihçisi ve Istanbul Kanatla

Mimar Sinan ve Minareler

Resim
"Süleymaniye camiinin bir bakıcısı vardır. Van'lıdır. Bunun babası bu küçükken bir iş için İstanbul'a gelmiş. Dönüşte hatıra olsun diye Eminönü'nden bir Süleymaniye cami fotoğrafı almış. Bakıcı o zamanlar daha çok genç, küçük yani. Van'daki evlerinin duvarına asmışlar fotoğrafı. Çocuk her gün o fotoğrafa saatlerce bakmış, bakmış....." Yukarıdaki sözler Kaybedenler Kulübü filminin müzikleri arasında enstrümantal bir şarkı olan "Süleymaniye" isimli  parçanın içinde kısa bir hikaye olarak geçer. Süleymaniye, Ayasofya ve Sultanahmeti sadece minarelerini görerek tanırım. Zor değildir aslında. Belki zaten farklarını bilen vardır yada aşağıdaki gibi anlatınca kolayca öğrenir. Sultanahmet en kolayıdır. 6 minaresi vardır. Çamlıcadaki yeni cami yapılana kadar da öyle kalacak. Keşke hepte öyle kalsaydı aslında. Neyse bu fasıl başka zamana. Ayasofya'da ise 4 minare vardır. Ama 2 si ince, 2 si ise kalın mimari yapıda ve birbirinden ayrıdır. Ince ola

Aşılamayan ve Anlaşılamayan Deha- Nikola Tesla 2. Bölüm

Resim
Peki kimdir Tesla ? 1856 yılında Hırvatistan'da bir köyde Sırp bir ailede doğmuştur. İlk resimde (beraber kitap okunan) görülen ve şu an Belgrad'da müze olan yerde aslında hiç yaşamamıştır. Hayatının önemli bir bölümünü 1885 yılında göç ettiği Amerika'da geçirmiştir. Hayran olduğu ağabeyi çocukken ölmüş ve sonrasında ailesi kendisini korumak içgüdüsü ile aşırı hassas davranmaya başlamıştır. O kadar ki bizlerin şu an çocuklarımıza okuma alışkanlığı sağlamaya çalıştığımız bir zamanda ailesi ona gözleri bozulmasın diye kitap okumayı yasaklamıştır. Oysa rahip olan babasının güzel bir kütüphanesi, Petit Nikola'da ise karşı konulmaz bir okuma hevesi vardır. Geceleri kitap okumasın diye ailesi bütün mumları söndürür ve saklar. O ise sabah annesinin uyanma saatlerine kadar odasının bütün ışık geçirebilecek köşelerini kapatarak kendi ürettiği mumlar ile kitaplarını okur. Ne mi okur? Aslında herşeyi... Romanı, şiiri yani edebiyatı sever ve belkide bu sayede sonraki dönemde

Aşılamayan ve Anlaşılamayan Deha- NikolaTesla 1. Bölüm

Resim
“Bırakın gelecek gerçeği ortaya çıkarsın ve herkesin değerini göstersin. Şimdiki zaman onlara ait, üzerinde çalıştığım gelecek ise tamamen benim" Nikola Tesla Bazen dünyamızı değiştiren olay yada kişileri ne kadar tanıdığımızı düşünürüm. Bazılarını tanımamız zaten mümkün değildir. Mesela ateşi ilk bulan o cesur insan kimdi en azından zaman makinası yapılana kadar bilemeyeceğiz. Bir de bilebileceklerimiz arasında tam olarak tanımadıklarımız var. Bunlardan bir tanesi de Nikola Tesla. Edison isminin ilkokul müfredatında öğretildiği, kim kaç milyon ister türü yarışmalarda adının ampulü bulan kişi olarak ilk basamakta kolay sorular grubunda sorulduğu bir dünyada, onun bir dönem en iyi asistanım dediği sonrasında ise çırağın ustayı geçtiği ve bunu artık ölüm döşeğinde iken Edison 'un da kabul ettiği insanı tanımak en azında yakın zamana kadar tamamen bir tesadüftü. AC☇DC yi bir rock grubunun ismi olarak biliriz. Ama kendi adlarında bulunan yıldırımın da gösterdiği gibi

Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan

Resim
Avni, Muradi, Selimi ve Muhibbi. Kim mi bunlar? İlki İstanbulu fetheden sultan, 2. si O' nun babası, sonraki çölleri aşan Mısıra ulaşan Yavuz ve diğeri de Avrupalıların Muhteşem, bizim ve Amerikalıların ise kanun düzenlemeleri ile andığı. Evet hepsi Osmanlı Sultanları ve bu adlarda babalarının değil kendi koydukları. Nedenini bazılarınız biliyordur. Sultanlar şiirler yazarken asıl isimlerini kullanmaz. Bu isimler onların şiir yazarken kullandıkları. Okul döneminde hepimiz tarih ve edebiyat okuduk. Ama 2 sinin kesiştiği bu alan ( ve belki başkaları da) nedense bizlere verilmedi. Oysa bu şiirleri rastgele yazmamış ve de az da yazmamışlardır. Mesela Muhibbi yani Kanuni Sultan Süleyman ın 19 binden fazla beyiti vardır. Yani her güne bir beyit olsa 50 yılı aşar!!! Neden mi bahsederler? Bahardan, aşktan, inançtan, sultan olmanın zorluğundan, sabah namazını kaçıran padişahın pişmanlığından (YouTube da Sultan 3. Murad ve yukarıdaki başlığı yazarsanız bu güzel eseri

Aya Gidildi mi?

Resim
" Ay ile temasa geçme işi Amerikalıların üstün pratik yeteneğine kalmış bulunuyor. Oraya varmanın yolu basit, kesin, şaşmazdır. Bugünki önerimin konusu da budur zaten" Aya Yolculuk- 1865, Jules Verne Başlıktaki soruda hayır denilip arkasından ayda rüzgar yok bayrak nasıl dalgalanıyor, astronot kaskında fotoğrafı çeken görünüyor, o dönem bilimkurgu filmi çekmek konusunda maharetini kanıtlamış olan Stanley Kubrick (2001: A Space Odyssey filmi çok güzeldir) aslında bütün bu görüntüleri çekiyor diye çevrenizde gezen yorumları duymuşsunuzdur. Genelde bu yorumlara harcanan zaman, konuyu biraz araştırma kısmına harcanmaz. Malum soğuk savaş döneminin en büyük alanlarından bir tanesi de uzay yarışında yaşanmıştır. Sovyetlerin daha hızlı başladığı ve ilk insanlı uzay aracını dünya yörüngesine göndererek bu yarışta fark attığı zamanlardır. Amerika ise bunu telafi etmek ve öne geçmek çabasındadır. Bu ise ancak bir sonraki adım olan aya yolculuk ile mümkün görünür. Ve Kennedy

3 Şehir, 3 Eser: Pier Özgürlük Kulesi

Resim
Elbette başlıktaki gibi bir eser yok, bu yazının içeriğinde geçen eserlerin isimlerinin bir karışımı olarak yazdım. Dünyanın en ünlü yakın dönem yapıları arasında en başta herhalde Eyfel Kulesi ile New York' ta bulunan Özgürlük Anıtı gelir. Bu 2 eserin İzmir'de bulunan Konak Pier ile bir ilgisi var mı ve varsa ne olabilir? Yaklaşık 1960 yılına kadar İzmir 'de liman bugün ki Konak Pier ile Pasaport olarak adlandırılan bölüm arasında kalan yerdedir. Eskinin fotoğraflarında da bu nostaljik görüntüleri görebilirsiniz. Bu dönemde gümrük binası olarak hizmet veren Konak Pier ise 1890 yılında yapılmış ve hizmete girmiştir. Tabii o günlerde de tarihi esere pek kıymet verilmediği için deniz tarafindaki temelde kullanılan taşlarda, hazırı varken yeni taş kesimi ile uğraşmamak adına Efes harabelerinde bulunan taşlardan getirilmiştir. Özgürlük Anıtı'nın ise çok daha ilginç bir hikayesi vardır. Bilindiği üzere Süveyş kanalı insan yapısıdır. Kanal yapılmadan önce Avrupalı gemi

Mısır'ın Son Kraliçesi - Kleopatra ( 2. Bölüm)

Resim
Bu savaşları da kazandıktan sonra Sezar Roma'ya döner. Mısır'da ise Kleopatra'nın bir erkek çocuğu olur. Babasının Sezar olduğuna atfen O'nun da adı Sezarion olur. Kleopatra'nın hedefi, muhtemelen kendisi olmasa bile çocuğunun Roma ve Mısır'ın birleştiği bir imparatorlukta bütün dünyayı yönetmesidir. Bu emele ulaşmak ve bir yerde kendisini ve oğlunu Roma halkına kabul ettirmek için oraya gitmeye karar verir. Kendisine hayran kalınması için de gösterişli bir tören ile şehre girer. Bu tören sonrası sadece şehre ve Roma halkının kalbine girmeyecek amacının da ötesini gerçekleştirecektir. Marcus Antonius'un da kalbini fethedecektir bu ziyarette. Aslında ikisi de birbirlerinden etkilenmiştir, bunu yıllar sonra itiraf ederler. Hatta Kleopatra O'nu, daha babası hayatta iken ve yine çıkan bir iktidar kavgasında Roma'nın İskenderiye'ye askerlerini gönderdiğinde, Roma askerlerinin komutanı olarak gördüğü zaman- ki henüz 15 yaşındadır- etkilenmiştir.

Mısır'ın Son Kraliçesi - Kleopatra ( 1. Bölüm)

Resim
Aktium savaşında yenilen ve barış için kendisinden Marcus Antonius' un kellesini isteyen Romalı elçilere Kleopatra şöyle seslenir  " Octovius'a söyleyin, ya 2 kişinin de kellesini alır yada hiçbirini". Aslında Mısır kapılarına dayanan Roma ordusuna karşı koyacak güçleri olmadığını bilmektedir. Ancak bu barış teklifini aşkına ihanet edememekten mi yoksa o ünlü gururuna yedirememekten mi ( belki de ikisi de birden) kabul etmez. Konuya başından başlarsak tarihin şu şekilde ilerlediğini söyleyebiliriz ; - Aslen nerelisiniz?  - Makedon göçmeniyim Bu soru ve cevap bugün İzmir de normal olduğu gibi o dönemlerde Mısır'da da normaldi. Hatta Kleopatra da aslen bir Makedondu. Nasıl mı? Bilindiği üzere Büyük İskender MÖ dan önce 4. Yüzyılda bilinen dünyanın büyük bölümü ile beraber Mısır'ı da fethetmiştir. Daha bir çok şehir gibi bugünki İskenderiye kentini de O kurmuştur. Ölümünden sonra ise bütün bu topraklar generalleri arasında paylaşılmış ve general

Adem' in İlk Eşi- Lilith

Resim
Müslüman dünyası olarak Adem'in eşini Havva olarak inanırız. Ancak bu coğrafyada değilde mesela Musevi dininin hakim olduğu bir yerde doğmuş olsak muhtemelen farklı düşünecektik. Musevi kitaplarından Talmud'da Adem ile beraber bir dişi yaratıldığı anlatırken daha sonra ise başka bir bölümde Adem'in kaburga kemiğinden bir dişi yaratıldığı geçer. Yani aslında yaratılan iki ayrı dişiden bahseder. İbrani mitolojisinde yine Adem ile aynı anda yaratılan dişinin Lilith olduğu ve aynı anda yaratıldığı için kendisinin O'nun ile eşit olduğuna inandığı geçer. Sonrasında ise Lilith bunu kabul etmeyen Adem'e isyan eder, O'ndan kaçar ve Tanrı' nın gizli adını ( 100. ad) söyleyerek Dünya'ya gelir. Arada olanlara girmeyelim ama bu esnada dünyada çocukları olmuştur ve O'nu geri getirmeye gelen melekleri (Senoy, Sansenoy ve Semangelof) red eder. Bu sefer melekler geri dönmesi için her seferinde bir çocuğunu öldürmeye başlarlar. Lilith ise bunun karşılığında Adem&

Gökyüzü Maceramız - Vecihi Hürkuş'un Hikayesi ( 2. Bölüm)

Resim
"Bizde her başarılı enerjiyi yıkmak ve parçalamak sanki teamül nevinden bir ilettir bu yurtta"                                                                                                                           Vecihi Hürkuş                                                                                                                            Bir Tayyarecinin Anıları Bir önceki yazıda bahsettiğimiz İstanbul Kahire seferini yapan Fethi beyin ölümü tüm yurtta büyük etki yaratır. Vecihi Hürkuş'ta bu olaydan çok etkilenir ve kaza haberleri sonrasında pilot olmaya karar verir. Ülkede, ne yaşadığı zamanda, ne de sonrasında tam olarak kıymeti bilinmeyen ve desteklenmeyen kim vardı denilirse herhalde en başta yer alacak isimlerden bir tanesi Vecihi Hürkuş'tur. Yaptıklarını bilmek bir tarafa, ismini bile tesadüfen öğreniriz. Oysa ilginçtir, ta Osmanlı döneminde yurdumuzda kömürü bulan Uzun Mehmet'in ismi ve bu buluşunun hikayesi okul müfredatına