Bir Başkan ve Sürgün Bir Camiinin Hikayesi - Vedat Dalokay ve Kocatepe Camii

                                  '' O Güzel İnsanlar O Güzel Atlara Bindiler, Gittiler. Dalokay'da Gitti''

                                                                        Yaşar Kemal'den Alıntı ile Demirtaş Ceyhun

                                                                         Mimarlık Dergisi, Sayı: 1991/2                      

80'li yılların ilk yarısıydı. Bizler yedi yıl sürecek okulumuzda Hazırlık sınıfına, ülke de Özal'lı zamanlara yeni başlamıştı. Birbirini tanımaya çalışan ilk gençlik çağına girecek 30 çocuk aynı sınıftaydık. İlk ayımız biterken daha sonrasında bir rutin olacağını öğrendiğimiz aylık değerlendirmeler için hocalarımız notlarımızı belirlemek adına sınav yada ders içi çalışmalar yapıyordu. Resim dersinde ise ilk ayın ödevi elişi olarak yaptığımız renkli kağıtlardan oluşan çalışmalardı. Numara sırasına göre herkes öğretmene bir aylık ders dönemi sonunda yaptığı çalışmayı gösteriyor, ilgili görsele göre öğretmenimizde bizim için bir ilk olacak aylık notu veriyordu.

Herkes sıra ile çalışmasını ayağa kalkarak gösterirken, sıra bir arkadaşımıza gelmişti. Sakince ve kendinden eminliğini de göze sokmadan ayağa kalktı ve elindekini hocaya doğrulttu. Yaptığı çalışmayı görünce öğretmen mi ben mi daha çok şaşırdık bilemiyorum. Herkesin güzel olsa bile birbirine benzer el emeklerinin yanında O'nunkinin başka bir zihnin eseri olduğu hemen belli oluyordu. Elbette öğretmen en yüksek notu vermenin yanında ''İşte sanat budur'' manasına gelen bir şeyler de söylemeden edemedi. Arkadaşımızın o gün farkettiğimiz yeteneğinin aslında babadan gelen bir resim sanatı etkisi olduğunu, hatta babasının Ankara'nın ileride daha da efsane olarak anılacak ve 70'li yıllarda görev yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunu ve darbe sonrasında ise ilk kez o yıl yani 1984'de ki  Belediye Başkanlığı seçimlerinde TBMM'de bile bulunmayan bir sol partiden (Erdal İnönü'nün kurduğu SODEP) aday olmasına rağmen artık ülkenin gittikçe sağa kayan seçmen yapısından ve iktidarı da henüz bir yıl önce ele geçiren partinin (ANAP) sağladığı rüzgar ile gösterdiği aday karşısında geride kaldığından daha sonra haberimiz olacaktı. 

O arkadaşımızın adı Gözde, babası ise Vedat Dalokay'dı.

Gözde'nin yetenek ve hayatta iz bırakmak adına eğitim dönemimiz ve benim de kişisel dünyamda ne kadar etkili olduğu belki başka bir yazı konusu olur. Bu yazının konusu ise Vedat Dolakay.

Biz belki o yaşlarda henüz tanımıyorduk ancak Ankara'da yaşayanlar O'nu 70'li yıllarda başkanlık döneminde yaptıklarına ve vizyonuna aşinaydı. Kendisi 1973 yılında CHP'den bir daha hiç kırılamayan bir oy oranı olan %63 ile seçilerek Başkanlık makamına oturur.

O zamanlar ''Toplumcu Belediyecilik'' olarak tariflenen alanda Türkiye'de büyüyen kent nüfusuna rağmen şehrin sorunlarını çözmek konusunda ilk sıradadır Ankara Belediyesi ve Vedat Dalokay.

Bunu yaparken de sadece kendi aklını yeterli görmez. Belediye tarihinde bir ilk olarak Danışmanlar Kurulu oluşturur, kentin sorunlarının ve çözüm önerilerinin üretilmesi konusunda destek alır.

Örneğin o dönemde Kent'te park alanı azdır, günümüz Altınpark'ın bulunduğu yerde olan Golf Klübü'nün yerini tekrar Belediye'ye kazandırarak, kentin elit kesimini kızdırmak pahasına şehre yeni bir soluk aldırır. Bizim de anılarımızda yer alan Seymenler Parkının günümüz haline getirilmesinde, adı o zaman Kavaklıdere olan parka Avusturya'dan iki kuğu getirilerek (isimleri Ankara ve Viyana) ve adına da zarafet katılarak Kuğulu Park olmasında hep O'nun payı vardır. 

Şehirde araç trafiği artmıştır. Çözümü ana meydanlara döner kavşak oluşturarak çözer. İlkini ise 90'lı yıllardaki metro inşaatı esnasında kaldırılacak olan Kızılay Meydanı'nda yapar. Proje ve çözüm işe yarayınca kavşakların devamı gelir. Hemşehrilileri de O'na ''Göbek Başkan'' adını verirler. Ama bu göbek günümüz dünyasındaki gibi sindirim sistemine değil, çözüm üretimine atıftır.

Toplu taşımayı daha da geliştirmek adına Ankara'da metronun şart olduğunu düşünür. Moskova Beledisini ziyaret ederek o dönem Soyyetler'den yıllık % 2.5 gibi cüzi bir faiz ile kredi de bulur. Üstelik bu kredinin geri ödemesinin tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi nakit değil, tarım ürünleri ile yapılması konusunda da anlaşır. Ancak Merkezi Hükümet, Demir Perdenin diğer tarafı ile kurulacak bu tür bir ilişkiye karşıdır ve onaylamaz. Ankara'da metronun yeniden gündeme gelmesi böylece bir 20 yıl daha ötelenir.

Şehrin bir kent sembolü olması gerektiğini düşünür ve ''Hitit Güneşi'' böyle doğar. Sıhhiye Meydanı'na bu sembolün inşaatını başlatır. Ancak Hükümet ve Vali yine buna karşıdır ve trafik polisleri inşaatı yapan işçilere yaya yolunu kullanmadıkları gerekçesi ile (zaten inşaat yapılan orta meydana yaya yolu da yoktur) ceza keserler. Ancak Belediye kararlıdır ve zabıtalar da  polislere Belediye'ye ait alandaki çimlere bastıkları için tutanak tutarak ceza keserler!

Dalokay'a göre ''Yiğit biraz da deli olmalıdır!''. Ve bunun sadece sözde kalan bir durum olmadığını da gösterir.

Atatürk Bulvarı'nı genişletme çalışmalarında sıra Amerikan Büyükelçiliği'nin olduğu alana  geldiğinde elçilik çalışanları bir sabah işe vardıklarında gördükleri manzaraya inanamaz. Belediye işçileri Elçilik bahçe duvarlarını yıkmış ve alanı bulvara katmak için çalışmaktadır. Durum diplomatik krize yol açar. Yapılan görüşmeler sonunda bahçe duvarı 1.5 metre içeri alınarak ve bulvarda bu sayede genişletilerek sonlanır. Ülke, tarihinde ilk kez Amerika'dan toprak kazanır!

Şimdilerde muhalefet görevindeki kişilerin pasifliğine karşın, O tam bir aktivisttir.    

1975 yılında, İspanya'da Franco rejiminin sonlarında 5 ETA üyesinin idam edilmesini protesto etmek ve artık özgürlük isteyen İspanya Halkına da destek vermek için Elçiliğin elektrik, su ve havagazını keser. Hatta bundan dolayı da yargılanır. Yaptığı savunma etkili olur ve serbest kalır.   

Halkekmek, öğrencilere süt ve daha bir çok projesi vardır Dalokay'ın. Ancak Hükümet de dur demekte kararlıdır. 

Önce ödeneklerini keserler Belediye'nin. İşçiler maaşlarını alamayacak duruma gelir. Eğer işçiler aç ise O da tok olmayacaktır. Açlık grevine başlar. Yeterli olmayınca dönemin Başbakanı Demirel'in Güniz Sokak'ta olan konutunun önünde sabahları bekler. Başbakan evden çıkınca korumaları da atlatarak kendisinden ödeneklerin devam etmesini ister.   

Devrim Arabaları filminde Latif Ustanın söylediği gibi ''Türkiye'de hiç bir başarı cezasız kalmaz!''.  Ve sonuçta tarihte ilk kez yaşanan bir durum olarak İçişleri Bakanlığı'nca Dalokay görevden alınır!

Bir çok eserleri vardır Dalokay'ın. Ancak en önemli projelerinden birisi de artık kendi kabuğuna sığamayan kente yeni bir yerleşim alanı yaratmaktır. Batıkent projesini geliştirir. Ancak görev süresi bu projeyi başlatmaya yetmez. Danıştay kararı ile yeniden göreve dönse bile şimdi de kendi partisi CHP -belki de uluslararası baskıdan- 1977 yılında yapılan Yerel Seçimlerde O'nu yeniden aday göstermez. Yerine aynı partiden Ali Dinçer bir sonraki Belediye Başkanlığı görevini devralır.

Bu yazı Vedat Dalokay'ın başkanlık döneminde hayal edip yaptıklarını, projelendirmesine karşın fırsat verilmediği için yapamadıklarını anlatmaya yetmez!

Zaten bizim anılarımızda kalanlar da bunlardan daha başka birşey. Cumhuriyet Dönemi sonrası Ankara'ya inşa edilmesi planlanan modern bir camii projesi yani mevcut ismi ile Kocatepe Camii ile ilgidir. 

Cumhuriyet Dönemi'nde kentin merkezi Ulus'tan, Bakanlıklar bölgesine doğru kaydırılmış ve kamu binaları da daha çok bu güzergahta yapılmıştır. Üst düzey bürokratlar da Yenişehir denilen bölgeye yerleşmeye başlamıştır. Bu bölgede bir camiinin bulunması gerektiği de işte bu dönemlerde yani 1940'larda gündeme gelmeye başlar. 1947 yılında bir yarışma düzenlense de inşaa edilmeye değer bir eser seçilemez. Sonrasında ise uzun yıllar gündemde kalsa bile çok partili dönemin de başlaması ile ilgili otoriteler hemen harekete geçmez. Ancak 1957 yılına gelindiğinde yeniden bir yarışma düzenlenmesine ve alanın da Yenişehir'den bugün ki bölgeye taşınmasına karar verilir. 

Düzenlenen yarışmayı ortak mimarlık ofisleri de bulunan Vedat Dalokay - Nejat Tekelioğlu ikilisi kazanır. 

Burada Nejat Tekelioğlu'ya da kısa bir parantez açmak gerekir ise kendisi Ankara'da sinemalı apartman olarak anılan konsepti oluşturan kişi olduğunu ve zamanında bizlerin de filmler izlediği Talip ve Kavaklıdere Sinemalı apartman projelerinin O'na ait olduğunu belirtmek gerekir. 

Biz yeniden Kocatepe Camii projesine dönecek olursak o dönem bu yarışmayı ''Türkiye Diyanet Sitesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği'' üstlenmiştir. Projeyi değerlendiren Jüri ise Başbakanlık, Üniversiteler ve Mimarlık Odasının temsilcilerinden oluşan toplam 15 kişilik bir komitedir. İhtiyaç olarak,  toplamı 2000 kişilik bir camii, Diyanet İşleri Hizmet Binası, Yüksek İslam İlimleri Akademisi, Müze, Konferans Salonu, Poliklinik ve otopark alanı gibi bir yapı konsepti belirlenmiştir.  

Dalokay'a göre bir camii çevresindeki alanla uyumlu olmalı ve mekanı iyi kullanmalıdır. Bu nedenle de proje alanındaki yer kısıtı nedeni ile camiinin yarışma kriterinden az bir alanı kapsayacak şekilde 600 kişilik olması hedeflenmiştir. Daha sonra projenin iptal gerekçeleri arasında nitelik yerine niceliğe önem verenlerce bu sayı kısıtı da söylenecektir! 

Projenin en önemli ve modern yanı ise o dönem uluslararası alanda yeni yeni kullanılmaya başlanılan kabuk kubbe sisteminin varlığıdır. Buna göre 50x50x50 metre bir ebata sahip olacak kabuğun altındaki camii de 25x25 metrelik bir alanda bulunacaktır. 

O zamanlarda  kabuk sistemi dünyada revaçtadır ve Sydney Opera Binası da  aynı yıl daha da iddialı bir kabuk sistemi ile yarışmayı kazanmış ve günümüzde de halen şehrin sembolüdür.

Ancak Türkiye'deki yarışma sonrasında aksilikler başlar.

Önce yine bir kabuk sistemi ile inşaa edilmiş olan  Ankara Spor Sarayı 1958 yılında yıkılır. Yapılan incelemede proje hesapları ve malzemede bir sorun tespit edilmez. Kubbe konusunda uzman görüşü almak adına Türkiye'ye Alman Professör Wolfgang Zerna davet edilmiş ve o da kabuk sistemi inşaasında kullanılan kalıp ve işçilik sisteminin kritik önemde olduğunu belirtmiştir. Yıkıma ilişkin Soruşturma Raporu'nda da bu işçilik ve kalıp sisteminde ki eksikliklere vurgu yapılır.

Yarışmayı bir mimarlık projesi kazanır ancak inşaatın tamamlanabilmesi için mühendislik projesinin de sonrasında tamamlanması gerekir. Yaşanan bu talihsizlik nedeni ile mimarlar, mühendislik projesinin temin edilmesi konusunda zorlanır. Kimsenin de Floransa'daki Duamo Katedrali'nin Kubbesi kadar beklemeye tahammülü yoktur. Değil ise, belki bizde de bir saatçi ustası çıkacak ve projeyi mümkün kılacaktır kim bilir! 

Dernek, kubbenin mukavemeti konusunda ODTÜ'den görüş ister. Oradan gelen yorum ise yine işçilik ve kalıp konusuna dikkat edilmesi gerektiği, ülkenin mevcut işçilik tecrübesi çerçevesinde bu projenin inşaa edilmesinin riskli olduğu şeklindedir.  Bu zaman zarfında ülkede bir taraftan 27 Mayıs Darbesi gerçekleşmiş ve sonrasında Dernek Yönetimine ''Namaz kılmayan kişinin çizdiği camide ibadet de yapılmaz!'' fikrini benimseyen kişiler gelmiştir. Hatta Dernek Yönetimi Nejat Tekelioğlu ile görüşerek, Vedat Dalokay'dan bu işte ayrılmasını, projeye sadece kendisinin devam etmesini teklif ederler. Tekelioğlu ise bunu reddeder. Mimarların Almanya'dan mühendislik projesinin tamamlatılması önerisini de Dernek kabul etmez ve projeyi iptal eder. İnşaatına bile başlanan projenin temelleri dinamitlenir ve yeni proje için alan yaratılır. 

1967 yılında yeniden düzenlenen yarışmayı Hüsrev Tayla ve Fatin Birleşik Uluengin'in hazırladığı çizimler kazanır. Eser, Derneğin yeni yönetiminin de isteği çerçevesinde Klasik Osmanlı yapılarından esinlenen, Selimiye ve Sultanahmet Camii'lerinden alıntılar olduğu belirtilen ve ciddi mimarlarca zevksizlik abidesi olarak görülen bir eserdir. Dalokay'ın çevre, alan ve yerleşim ile uyumlu projesinin tersine bugün gidenlerin de göreceği şekilde çevredeki yapıları ezen, betonun dışında bir alan bırakmayan bir yapı üretilir. O dönemler farkında değildir ülke belki ama Cumhuriyet Değerlerindeki aşınmanın bir başka mihenk taşı olur bu proje değişikliği. 

Sonrasında işin daha da garibi, mimarlardan Hüseyin Tavla'nın yıllar sonra Karacaahmet Mezarlığı'nda projesini yaptığı Şakirin Camii'nde bu kabuk kubbe sistemini kullanmasıdır. Ama ne yaparsa yapsın, sonrasındaki kariyer döneminde Kocatepe'nin iptal edilen projesinin gölgesi bırakmaz peşini.

Sonra aradan yıllar geçti. Lisenin son senesinde Vedat Dalokay bizlerin üniversitede bölüm seçmeleri için davet edilenler listesinde yer alarak okula geldi. Son sınıflar olarak okulun kapalı spor salonunda toplandık. Görsellerini sunmak için bir barkovizyon ve bir resim şövalyesi hazırlanmıştı. 

Önce Mimar Sinan'dan bahsetti. Süleymaniye Camii minarelerinin ana camii bloğu yerine bahçe duvarının etrafına yerleştirilmesinin nedenini anlattı. Ayasofya'da, Sinan'ın inşaa ettiği minareler ile O'ndan daha önce yapılanların farkını gösterdi. Kocatepe Camii'nde kaçırılan fırsattan bahsetti. Sonrasında ise zihnimde halen canlı olan Pakistan'da yine bir uluslararası yarışmayı O'nun eserinin kazanarak inşaa edilen Kral Faysal Camii resimlerini paylaştı. Kocatepe Camii projesinden esinlenmesine karşın yerele de uyumlanarak camii alanın arkasında kalan o dağlar ve çevresinde göçebe yaşayan insanların çadırlarının arasındaki uyuma işaret etti. O zamanlar hislerimizin hayranlık ve gurur duygusu olduğunu belki bilemiyorduk ve belki de tam olarak ne hissettiğimizi de bilmiyorduk. Ama adını koyamadığım tanıdık bir duygu içimde canlandı. Tıpkı henüz Hazırlık Sınıfında iken hissettiğim o ''Bu başka bir şey!'' hissi benliğimi sardı. Yıllar geçse de ne o duygu, ne de o an zihnimden çıkmadı. 

Sunumun üzerinden aylar geçti. Farkında olduğumuz hayatımızı şekillendirecek olan sınav zamanının gittikçe yaklaşmakta olduğu ama bilmediğimiz ise  arkadaşımızın hayatının tümden değişecek olduğu idi.

Coğrafi bilgimize göre kışın bitip doğal hayatın canlandığı bahar ayının başlangıcı olan o 21 Mart gününde sınıf kapımız ders ortasında açıldı.

Gelen hocamız Dalokay'ın eşi ve oğlu ile beraber Kırıkkale yakınında bir trafik kazası geçirdiğini, oğulları hariç iki ebeveynin hayatını kaybettiğini, kardeşin ise yoğun bakımda olduğunu söyledi! 

Haber sonrası sınıfımız önce buz kesti. Sonra ağlayabilenler ağladı. Ağlayamayanlardan bazıları da henüz hazırlık sınıfında iken bir arkadaşımızın hayata vedasının, şimdi son sınıfta bu sefer yine bir arkadaşımızın ailesinin yok olmasının nasıl bir kader olduğunu düşündü sanırım.  

Bir camii yurdundan uzakta sürgüne, mimarı ise zamansız bir şekilde ölüme gitmişti!                

......................................................................................................................................................

Not1 : Kazada yaralanan oğulları Barış, 1 hafta sonra vefat etti. Barış ismi aslında Dalokay'ın 70'lerin başında sahibi olduğu bir gazetenin de ismidir. Yazı dünyasında sadece patron olarak değil kalemi ile de yer almış ve 1980 yılında Türk Dil Kurumu Çocuk Yazını ödülünü alan ''Kolo'' isimli kitabın da yazarıdır. 

Not 2: Dalokay, Doğan Kuban ve Bozkurt Güvenç ile İTÜ Mimarlık fakültesinden aynı sınıftandır. Linans sonrası 1951-1952’de Paris'teki Sorbonne Şehircilik Enstitüsü’nde lisansüstü çalışması yapmıştır. Sonrasında Fransa da ünlü mimar Le Corbusier'nin ofisinde de çalışmıştır.

Ailenin naaşları halen Ankara Cebeci Asri Mezarlığındadır.  













Yorumlar

  1. Kalemine saglik kardesim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel bir durum tesbiti olmuş. Rahmetli Dalokay iyi mimar, iyi başkandı. Eşiyle, yavrusuyla nurlar içinde uyusunlar... 😪😥😢

      Sil
    2. A. Yücel, 20. 40 'daki yorumu yazmıştım. Adsız olarak çıkmış. Gerçi gerçek "Adsız'ı" severim. 😄

      Sil
    3. Çok sağolun değerli hocam :)

      Sil
  2. Kalemine sağlık kardeşim. Bugün yaşadıklarımızın köklerine dair güzel bir gönderme olmuş. Rahmetli Vedat Dalokay (ve kadim dost Gözde) o dönem hepimize dokundu. Ruhu şad olsun.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel, etkileyici bir yazı olmuş. Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Boğazım düğünlendi, gözlerim doldu … Çok güzel etkileyici yazmışsın, ellerine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, tanışıyoruz sanırım, @merakliyazilar instagram hesabına da beklerim:)

      Sil
  6. Kaleminize sağlık; çok etkilendim.

    YanıtlaSil
  7. Geçenlerde seninle gittiğimiz bir sahafta, tesadüfen görüp aldığım bir kitabı, yayına hazırlayan kişinin "Sunuş" bölümünde yazdıkları içinde bulunan, iki küçük paragraf, Vedat Dalokay hakkındaki bu yazının önemini çok iyi vurguluyor:".....Neslinin tüm ortak olumlu özelliklerini üzerinde taşıyor.

    Çocuklarımın, dedelerinin neslini hiçbir şekilde yakından tanıma şansına sahip olmadıklarını ve olmayacaklarını düşündüğümde, çok üzülüyorum. Onlar, belki de, ülkemizde böyle bir neslin varlığından tamamen habersiz olacaklar.

    Bize gelince, bizim neslimiz de emeklilik çağına geldiğinde, belki de bu neslin gerçekten yaşayıp yaşamadığını kendi kendimize soruyor olacağız..."
    Eline sağlık, Vedat Dalokay'ı bize tekrar hatırlattığın için teşekkürler.
    Yiğit

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)