Fatih Sultan Mehmet - Mehmet'in Hikayesi 1. Bölüm (1. Yazı)


Fatih Sultan Mehmet'in hikayesini yazmak zordur. Bizdeki yazılı kayıt tutma kültürünün zayıflığının yanında varolan kayıtların bazen birbiri ile çelişkili ve Fatih Sultan Mehmet örneğinde olduğu gibi  objektif gerçeğin ne kadar yansıtıldığının belirsiz olmasından da kaynaklanır bu durum.  Diğer yandan da devleti bir imparatorluğa dönüştüren bu kişinin hayatına ve yaptıklarına ilişkin bazı gizler bugün bile devam eder.

Tarihimizi değiştirecek bu kişinin hikayesi 30 Mart 1432, bir pazar şafağında Edirne'de başlar. Babası 2. Murat'ın 3. oğludur. Annesinin kimliği ise belirsizlikler içerisinde olmak ile beraber Hüma Hatun adında bir gayrimüslim cariye olduğu görüşü hakimdir. Annesinin Türk kökenli olmadığı kanısının nedeni, o dönemlerde Türklerin saraya köle-cariye olarak alınmamasıdır. Annesi ise böyle biridir. Kimliğinin belirsizliği aslında Fatih'in iyi tanınmasına ve babasından farklı olan kişiliğinin temellerinin anlaşılmasına  da engeldir. Ama şurası kesindir ki Fatih Sultan Mehmet babasından farklı yapı ve karakterde birisidir ve bunun kaynağı olarak da annesinden aldığı genetik miras gösterilir.     

Mehmet, henüz 2 yaşında iken sütannesi ile beraber Amasya'ya gönderilir. Bu, onun yıllarca babasından uzak kalacağı dönemin de başlangıcı olacaktır. Yıllar geçecek, ancak yaşanacak garip ve trajik olaylar sonucunda kesin varisliği belli olunca yeniden Edirne'ye, babasının yanına dönecektir. 

Tarihteki tuhaf olaylar dizisinin ilki bir kaç yıl sonra başlar. Amasya'da valilik yapan ağabeyi Şehzade Ahmet 1437 yılında ansızın ve nedeni belirsiz şekilde ölür. Şehrin yönetimi burada bulunan ve henüz 5 yaşında olan Mehmet Çelebi'ye geçer. Küçük yaşlarda yönetimi devralma örneklerinin ilkidir bu. Ama elbette babasının atadığı danışmanları vardır ve muhtemelen kararları da aslında bu danışmanlar verir.  

O dönemde bir taraftan da Osmanlı Devlet yönetiminde güçler savaşı söz konusudur. Bunun kaynağı ise soylu Türk aileler ile mühtedi denilen sonradan müslüman olmuş devşirmeler arasındaki çekişmedir. 2.Murat döneminde siyasal çalkantılara yol açan bu durum, Fatih'in sultan olduktan sonra taraf olarak bunlardan birini seçmesiyle diğer taraf devlet yönetiminden hemen hemen tümü ile uzaklaştırılarak çözülecektir. 

1439 yılında bu çekişme devam ederken Rum kökenli bir mühtedi olan Sadrazam İshak Paşa, yıllarca 2. Murat'ın gözdesi olmuşken ansızın görevden alınır ve yerine Osmanlının ilk döneminden beri önemli bir Türk ailesi olan Çandarlı ailesinden Halil Paşa getirilir. İshak Paşa 2. vezir ve bir başka mühtedi olan Zağanos paşa ise 3. vezirliğe atanır. Bu görevlendirmede adları geçen Çandarlı Halil Paşa ve  Zağanos Paşa daha sonra Fatih'in 2. kez başa geçtiği dönemde İstanbul'un Fethi ile ilgili olarak 2 ayrı görüşü destekleyecek, bu süreç boyunca adlarını sıklıkla duyuracaklardır. 

O yılları okulda müfredatın yönlendirdiği şekilde okumuşuzdur. Osmanlı'nın Avrupa'da tutunma çabası ile geçen ve savaşların birbirini takip ettiği bir dönemdir bu. Hemen hemen hepsinde 2. Murat başarılı olur. Ama Osmanlı o yıllarda henüz Anadolu'ya da tam olarak hakim olamamıştır. Karamanoğulları Beyliği kendisini Anadolu Selçuklu Devletinin asıl varisi görerek Osmanlının güçlenmesinden rahatsızdır ve bunu engellemek için bazen açıkça Osmanlı ile savaşır, bazen de  Bizans, Venedik ve hatta Papalık ile ona karşı ittifak kurar.   

1443 yılında Osmanlı yine Batı'da savaş hazırlıklıkları yaparken Karamanoğlu İbrahim Bey Anadolu'da saldırıya geçer. 2. Murat o sırada Amasya'da bulunan oğlu Alaeddin Ali'yi de yanına alır ve Karamanoğulları üzerine yürür ve İbrahim bey'i bozguna uğratır. Şehzade Ali, 2. Murat'ın en sevdiği oğlu, gözdesidir. Gözde şehzade bu savaşta babasının ona karşı olan güveninin boşa olmadığını yiğitlik ve becerisi ile de gösterir. Ancak tuhaf olaylar yine devam eder. Şehzade Ali Amasya'ya dönünce sırrı halen dahi çözülemeyen ama başkentteki iktidar mücalesinin bir sonucu olduğu iddia edilen bir nedenle öldürülür. Kara Hızır Paşa, Amasya'ya gelmiş ve gece Şehzade Ali'yi yatağında boğarak öldürmüştür. Dahası şehzadenin 2 oğlu da o gece aynı sona maruz kalır. Kara Hızır Paşa ise emri kimin verdiği öğrenilemeden idam edilir. 

Haberi alan Sultan 2. Murat yıkılır. En sevdiği oğlunun ölümünü kaldırmakta zorlanır. Tarihte bu tuhaf olaylar olmasa kendisini belki de hırçın, Türk ve islam kültürüne uzak diye tanıyacağımız yada hiç tanımayacağımız Şehzade Mehmet'in önü açılır ve hikayesinin de asıl başlangıcı olur.

Ağabeyinin ölmesi ile Manisa'da bulunan ve henüz 11 yaşında olan şehzade Mehmet veliaht olur. Kendisi babasının tersine asi bir kişiliğe sahiptir ve bu eğitimine de yansımıştır. Görevli hocalarının onunla ilgilenirken pek de keyifli zaman geçirdikleri söylenemez. Ama artık bir veliaht olduğu için babası eğitimine önem verilmesi gerektiğini düşünmüş olacak ki, ona, otoritesi ile tanınan Molla Gürani adında birisini gönderir. Rivayet odur ki oğlunun yanına gönderirken hocaya bir de değnek vermiş ve gereği durumda oğluna karşı kullanmasını istemiştir. Yine aynı rivayet içerisinde anlatılana göre Molla Gürani, Şehzade Mehmet'in yanına geldiğinde ''Baban beni seni eğitmem için gönderdi. Ama sözümü dinlemezsen seni yola getirmemi istedi'' diyerek değneği gösterir. Şehzade Mehmet bu sözlere gülünce Molla Gürani ona öyle bir dayak atarki, denilene göre şehzade ondan hayatı boyunca korkar. Kuranı kısa zamanda öğrenir ve Molla başarısından dolayı 2. Murat tarafından ödüllendirilir.
      
Ama o sadece din eğitimi almamış ve gelişimi tek yönlü değildir. Kimine göre 3, kimine göre 7 dil konuşur. Matemetiğe aşina olduğunu gösteren çizimler yapar. Bu yaştaki çizim becerisi ileri de onun İstanbulu kuşatırken kullanacağı meziyetlerden olacaktır. Henüz çocuk yaşlarından başlayarak İskender'e ve Cesar'a öykünür. Onların hayatlarını okur, başarılarını aşmayı hayal eder. 

Diğer taraftan dini konularda da o dönemin hakim fikirlerinden ayrı düşünür. Bir keresinde babası Anadolu'da seferde iken onu vezirlerin gözetiminde Edirne'de bıraktığında, İran'dan gelen ve kendisini Hurufilik taraftarlarının elçisi olarak tanıtan dini bir fanatik halktan ve yeniçerilerden epeyce yandaş toplar. Şehzade Mehmet de bizzat bu kişinin öğretisine ilgi duyar. Hurufilik temsilcisini ve pek çok yandaşını kişisel korumasına alır. Ama  başta müftü ve sadrazam Çandarlı Halil Paşa gelişmelerden rahatsız olur. Yaratılan bir halk galeyanı ile dini fanatik ve müritleri şehzadenin sarayında kıstırılır. Şehzade Mehmet  bile halkın öfkesinden ve çıkan olaylardan etkilenir. Sarayına sığınan bu fanatiği koruyamaz, teslim eder. Hurufilik taraftarları kent meydanına götürülür ve orada yakılır.

Zamandaki tuhaflıklar bitmez, devam eder. 1444 yazında başkent idaresini oğluna bırakıp yeniden Karamanoğulları üzerine sefere çıkan 2. Murat, başarılı geçen sefer sonrası ağustos ayında başkente dönüş yolunda iken Mihalıçık'ta (Eskişehir) kamp esnasında, yine daha öncesinden yaşanmayan şekilde, tahtı henüz 12 yaşında olan Şehzade Mehmet'e bırakır. Bunun tam sebebi bilinmez. Bazıları bir babanın en sevdiği oğlunun (Alaiddin'in) ölümünün üzüntüsünü kaldıramayıp inzivaya çekilme isteğine bağlar, bazıları aslında başkentte yaşanan ve Alaeddin Ali'nin de ölümüne sebep olan iktidar mücadelesinden dolayı tahtı terketmek durumunda kaldığını söyler. Halil İnalcık ise bunu, o dönem Düzmece Orhan adı ile bilinen, Bizans gözetiminde Konstantinapolis'te yaşayan ve tam soyağacı bilinmemek ile beraber Yıldırım Beyazıt torunlarından olan kişinin Osmanlı tahtında hak iddia etmesine bağlar. 2. Murat'ın,  kendisinden sonraki yönetim değişikliğinin sorunsuz bir şekilde oğluna geçmesine imkan tanımak adına böyle bir yöntemi benimsediğini söyler. Nitekim Düzmece Orhan, Fatih'in yeniden tahta geçip İstanbul'u fethetmesine kadar da Osmanlı yönetimine dert olmaya devam edecektir. Asıl sebebi ne olursa olsun,  2. Murat böyle bir şeye cesaret ederken Karamanoğllarına boyun eğdirerek Anadoluyu güvenli hale getirmesine, Rumeli de ise Macarlar ile yeni yapmış olduğu 10 yıllık barış anlaşmasına ve oğluna refakat edecek başta Çandarlı Halil olmak üzere vezirlerine güvenmektedir.  

Ama bir çocuğun tahta geçtiğini duyan Macarlar fırsatı kaçırmak istemezler. Bir ordu toplarlar ve harekete geçerler. Mehmet ve onu destekleyen muhtedi paşalar onları alt edebileceğinden emindir ama başta sadrazam Çandarlı Halil olmak üzere diğer yönetim ekibi genel olarak 2. Murat'ın yeniden görevi devralmasını ister. İşte burada Mehmet'in babasına yazdığı ve bize okul müfredatlarında nerede ise ezberletilen bir mektup vardır ki, herhangi bir tarihçinin böyle bir mektubun varlığını kabul ettiği yoktur. Gerçek şudur ki, aslında Mehmet tahtı bırakmayı ve dolayısı ile yönetimi yeniden babasına devretmeyi aslında istemez. 

Ama 2. Murat başgösteren tehlikeyi anlar ve berteraf etmek için yeniden Edirne'ye gelir ancak tahtta kimin olduğuna ilişkin bir karışıklık yaratmamak adına şehre girmez. Şehrin dışında, oğlunun da olduğu bir divanda konu görüşülür. Mehmet'in ve onu destekleyenlerin bizzat harbe gitme arzusuna karşın, genel kanaat olarak onun Çandarlı Halil ile beraber başkentte kalmasına ve ordu idaresinin yeniden 2. Murat'ta olmasına karar verilir. Mehmet de gönülsüz şekilde durumu kabullenir.

Varna seferi 10 kasım 1444 yılında gerçekleşir ve Osmanlının zaferi ile sonuçlanır. Tarihçiler bu zaferi Osmanlının Balkanlardaki varlığı için bir dönüm noktası sayarlar. ''Artık'' derler '' Osmanlının Balkanlardaki varlığı tasdik, Konstantinapol'ün yazgısı ise belli olmuştu''.

Seferden sonra tahtı devralmasını isteyenlerin aksine 2. Murat yeniden Manisa'ya döner. Mehmet rahatlamıştır ancak ülke yönetiminde tam hakimiyeti henüz sağlamış değildir. Kesin otoritesini sağlamak için büyük bir başarıya ihtiyacı vardır. Çevresinde, onun gibi fetihçi düşüncede olanlar ile fikri aynıdır. Bu başarı Konstantinapol'ün fethi olacaktır. Zaten bu kentin mevcut konumu, devletin güvenliği ve bütünlüğü için bir tehdit olarak görülmektedir. Ancak 2. Murat gibi genel olarak sulh siyaseti yanlısı olan Çandarlı Halil Paşa aynı görüşte değildir ve  böyle bir girişimin yeni bir Haçlı ittifakına yol açacağını düşünerek engel olmaya çalışmaktadır.

Bu rekabet 2 yıl boyunca sürmüş ve bu dönem boyunca Çandarlı Halil, Manisa da bulunan 2. Murat ile haberleşmeye devam etmiştir. Hedefi onu yeniden başa geçirmektir. Denilene göre sonunda 2. Murat'ı ikna etmiş ve onun yeniden başkente doğru yola çıkmasını sağlamıştır. Bu esnada da üzerinde etkili olduğu Yeniçerileri isyana sevk etmiş ve başkentte asayişin kaybolmasına yol açmıştır. Mehmet, Yeniçerileri ancak maaşlarında artış yapma sözü ile sakinleştirebilmiştir. Çandarlı son bir hamle yaparak 2. Murat Edirne'ye yaklaşırken, o da Mehmet'i günlerce sürecek bir ava çıkmaya ikna eder. Oğlu avda iken şehre gelen 2. Murat, askerin, halkın ve genel olarak idarede bulunanların kabulü ile karşılanarak yeniden tahta geçer.

Günler sonra av merasiminden şehre dönen Mehmet ise durumu görür ve kabullenmekten başka seçeneğinin olmadığını anlar. Ancak bu işin arkasında başta Çandarlı Halil Paşa olduğunu da -muhtemelen ileride hatırlayıp gerekli gördüğü cezayı vermek üzere - aklına yazmıştır.

1446 yılında, sadece 2 yıl süren bu ilk saltanatında akıllarda pek de olumlu iz bırakmadan, şehzade olarak geldiği Manisa'ya geri dönmek durumunda kalır. Artık ne sıradan bir şehzade ne de tam bir sultandır. Bu şehirde geçireceği 5 yılın ardından taht yolu yeniden ona açılınca,  tarih onun gerçek kişiliğini tanıyacak ve yapabileceklerine şahit olacaktır.

Bir sonraki yazıda ''Mehmet'in Hikayesi Devam'' ile 2. bölüm
..........................................................................................................................................................
Resim: Fatih zamanında fethedilen yerler.

Müzik önerisi: Can Atilla- Mara Despina
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)