Olof Palme And The Men Who Played With Fire ( 2.Bölüm)

Olof Palme'nin yaktığı ışık, daha güzel yarınlar uğruna 

mücadele eden bütün insanların yolunu aydınlatacaktır.

                                                                                Willy Brand - Federel Almanya Eski Başbakanı

15 Mart 1986 Cenaze Töreni Konuşması

                                                                                                                                     

Suikastten sonra uluslararası çapta bir çeşit hedef şaşırtma çalışması olur. İsveç'in Batı Almanya  Büyükelçiliğini arayan birisi ''Burası Kızılordu Fraksiyonu, Başbakanınızı vurduk'' der. Londra'da bir ajansı arayan kişiler ise cinayeti işleyenlerin yine Almanya'da faaliyet gösteren Amerikan karşıtı Holger Meins Kommandoları olduğunu söyler. Türkiye'de ise henüz 3 Mart'ta yayınlanan Milliyet Gazetesi, ''Katil Apocu mu'' manşeti ile PKK'yı işaret eder. Bu iddia ilerleyen zamanda Türkiye gündeminin yanında İsveç Emniyeti ve medyasını da etkisi altına alacaktır. Hatta cinayet soruşturmasını yürüten Hans Holmer görevi bıraktıktan sonra yazdığı ''Olof Palme Vuruldu'' isimli 40 bölümlük kitapta, 14 bölüm ile en fazla bu iddia ve örgüt üyelerinden bahsedecek, soruşturma süresinin önemli bir kısmı kanıtlanamayan bu ilişkide heba olup gidecektir. Ancak Holmer bunun haricinde nedense başka bir örgüt yada istihbarat ilişkisine bu denli yer vermeyecektir. Bir taraftan da İsveç Hava Kuvvetlerine bağlı uçakların Stockholm semalarında binaların çatılarında cinayet silahını araması gibi tuhaflıklarda soruşturmanın bir an evvel sonuçlanmasını bekleyen halkta garip duygular uyandıracaktır.

Yıl içerisinde bir başka iddia da ABD'de yayın yapan ''Executive Intelligence Review'de'' yer alır. Dergi başlığında Palme'nin fotoğrafını vererek ''Why Did Moskow Kill Olof Palme (Moskova Palme'yi Niçin Vurdu)'' diye sormaktadır (19 Aralık 1986 tarihli sayı). İşin ilginci derginin bu sayısına CIA'in internet sayfasında arşivlenmiş olarak halen de ulaşılmaktadır! Bir başka gariplik daha vardır. Palme karşıtı aşırı sağ yanlısı Avrupa İşçi Partisi ana destekçisi olan esrarengiz Amerikalı gibi bu derginin de sahibi aynı kişidir. Lyndon LaRouche!

Cinayet gecesi suikasten hemen sonra bölgeye gelen polisler tetikçiyi yakalamayı başaramazlar. Ambulans ile hastaneye götürülen Başbakan ve eşinden sonra olay mahalli kordon altına alınır. Her nedense böyle durumlarda ilan edilmesi gereken ve havalimanları kontrollerini de artırmayı içeren  ''Acil Durum Seviyesine'' geçilmesine uzun saatler sonrasında karar verilir. Yine ne gariptir ki kordon altına alınan alan çok küçüktür ve bu durum bölgeye gelen meraklı yada üzgün vatandaşlar tarafından ipuçlarının zarar görmesine yol açar. Nitekim olayda kullanılan mermilere ait çekirdekler polisin çevirdiği alanın dışında ve vatandaşlar tarafından bulunarak polise teslim edilir. Ancak her ipucu tespit edilememiş ve polise de teslim edilmemiştir. Bunun bir örneğinin görgü tanıklarının o gece kimliği tespit edilemeyen kişilerce kullanıldığını söyledikleri telsizlerden birinin bir genç tarafından bulunması ve polise teslim etmeyerek  evine götürmesi olduğu yıllar sonra ortaya çıkar. Bunlar haricinde başka ipuçları varsa da polisin ilk andan itibaren başlayan basiretsizliği (kimilerine göre de bilinçli tercihi ile) yok olur. 

Yapılan inceleme sonucunda, vatandaşlar tarafından bulunarak polise  teslim edilen kurşunların 10 gr'dan fazla ağırlığı ile çelik bir yeleği bile delecek güçte olduğu, polisin elindeki yaklaşık 500 çeşit kurşun örneğinden hiçbiri ile örtüşmediği açıklanır. Daha sonra bu kurşunların ABD Otoyol Devriye Polislerinin kullanmış olduğu ve yolda otomobillerin karbüratörlerine ateş ederek durduracak derecede kuvvetli olan bir mermi çeşidi olduğu anlaşılır. Silahın ise Magnum olarak bilinen 357 Smith-Wesson tipi güçlü bir silah olduğu tespit edilir. 

Polise birçok ihbar gelir. Ancak bu gelen ihbarlar yetmezmiş gibi işleri daha da bulanıklaştıracak şekilde cinayetin çözülmesine yardımcı olacak kişilere para ödülü verileceği açıklanır. Polis birbirine girmiş bir ip yumağı ile boğuşurken olay gecesi orada bulunan ve tanık olarak da ismi yazılmış sağ duyulu vatandaşlar kendilerine ulaşan olmayınca ifade vermek için yine kendileri polise giderler! 

Ülke içinde Palme'ye karşı aşırı sağ muhalefetin önderi konumunda olduğu bilinen kişiler vardır. Bunlardan birisi de Alf Enerström'dür. Polis sorgusunda o gece evde olduğunu belirtir. Karısı da buna tanıklık eder. Oysa karısı Gio Petre bir sinema aktristi ve aynı zamanda eşi gibi Palme muhalifi olan, yapılan Palme karşıtı mitinglerde aktif konuşmacılardan birisidir. O geceye ilişkin yalan beyan verdikleri daha sonra Jan Stocklassa'nın yaptığı çalışmalarda ve kendilerinin itiraflarında ortaya çıkacaktır. Ama polis Alf Enerström dosyasını nedense çoktan kapatmıştır! 

Bir başka doğal şüpheli kişi, aşırı sağ ideolojiye sahip Avrupa İşçi Partisinin ateşli savunucularından ve bir Palme düşmanı olan Viktor Gunnarsson'dur. Cinayet sonrasında ilerleyen haftalarda polis tarafından göz altına alınır. Suikast gecesi bölgeye yakın Mon Cheri isminde bir restoranda olduğuna ilişkin görgü tanıkları vardır. Bulunduğu süre içerisinde ''Stockholm sokaklarında insanların sırtından vurularak öldürülebileceği'' gibi söylemler ile Palme nefretini dile getirmesine karşın mahkemeye tutuklama talebi ile gönderilmesine savcılık karşı çıkar ve serbest kalır! Evinde yapılan aramada bulunan bir anahtar PKK'nın ofisine aittir. Sağ ideolojideki birisinin sol görüşe sahip bir örgüt ofisi anahtarının  kendisinde ne aradığına ilişkin kuşkuyu ise araştırmaya gerek duymazlar! 

Gunnarsson ilerleyen yıllarda ABD'ye göç etmiştir. 1994 yılının başında ise Kuzey Carolina'da polis devriyesi ormanlık alan içerisinde elleri bağlanmış ve kafasından vurularak infaz edilmiş bir erkek cesedi bulur. Yapılan incelemede cesedin İsveç vatandaşı olan Viktor Gunnarsson'a ait olduğu ortaya çıkar. Maktülün evinde yapılan aramada ise yine İsveçli yazar Börje Wingren tarafından kaleme alınan ''Olof Palme'yi Kim Öldürdü'' isimli kitap bulunur. Kitaba göre katil O'dur! 

Bundan sonrası tam bir karmaşa olur. 130 dan fazla kişi Palme'yi kendisinin öldürdüğünü iddia eder. Polise ulaşan bazı Palme düşmanları da faili bulamamaları durumunda Polise ödül vadeder! Cinayetin üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçtikten sonra soruşturmayı yürüten Hans Holmer istifa eder. Soruşturmayı devralan kişi gelir gelmez bu cinayeti tek bir kişinin işlediğini (Lone Wolf) söyler. Çalışmalarını da bu çerçevede yürüterek 1989 yılında Christer Pettersson isminde sabıkalı birini Başbakanın eşine teşhis ettirerek hüküm giymesini sağlar. Ancak üst mahkeme kararı bozar ve fail bir kaç ay hapishanede kaldıktan sonra salıverilir. Çünki Lisbeth Palme aslında cinayet sonrasında verdiği ifadede tetikçiye ait bir eşkâl verememiş, Christer Petterson'un teşhisi esnasında ise kendisine şüpheli adaylar gösterilmeden önce bir alkoliği teşhis edeceği söylenmiştir. Ayrıca Pettersson ile beraber Bayan Palme'ye gösterilen diğer kişiler polis ve itfaiye erleri arasından seçilerek bir yerde yönlendirme yapılmıştır. Zaten Bayan Palme teşhis sonrasında ailesine aslında tam olarak da emin olmadığını itiraf etmiştir!

Tüm bu gariplikler olurken Palme'ye karşı da düşman olan aşırı sağın İsveç'te devlet içerisinden bile ne kadar organize olduğunu bilen Steig Larsson kendi araştırmalarını yapmaya başlar. Bir taraftan da ''Expo'' isimli bir dergi çıkararak bu ideoloji ile kalemini kullanarak mücadele eder. Ancak karşı tarafın mücadele şekli farklıdır ve dergisi bombalanır. Can tehlikesi olduğunu anlayan bazı arkadaşları dergiden ayrılır. Yaklaşık on yıl boyunca Palme cinayetini araştırdıktan sonra içerisinde bu cinayetten de izler taşıyan (ana kahramanın mesleği, kitaptaki kötü karakterlerin Palme düşmanları ile isim berzerlikleri gibi) Millenium serisini yazar. Ancak kitaplarının yayınlandığını ve Hollywood'a uzanan serüvenini göremeden 2004 yılında henüz 50 yaşında iken kalp krizinden ölür.

Yazdığı kitaplar dünya çapında best seller olarak 100 milyondan fazla satılsa bile on yılını verdiği Palme Davasına ait dokümanlar bir depoda unutulur. Ta ki Jan Stocklassa adında eski diplomat, yeni araştırmacı yazar onların varlığını 2013 yılında keşfedene dek.

Jan Stocklassa 20'yi aşkın kutuda bulunan dosyaları incelemeye başladığında başka bir dünyanın kapısını araladığını görür. İşveç aşırı sağ gruplarından başlayıp, Güney Afrika Cumhuriyetine giden oradan da İngiliz ve Amerikan istihbarat servislerine uzanan bir ilişkiler ağı vardır karşısında. Belgeleri uzun süre inceledikten sonra artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini, kendi deyimi ile Palme Virüsünü kapmış olarak Steig Larsson'un çalışmalarının izinden gitmesi gerektiğine karar verir.

Öncelikle dosyalarda adı geçen Yugoslav Eski İstihbarat Subayı olan ancak daha sonra İsveç'ten sığınma talebinde bulunarak bu ülkede yaşamaya başlayan Ivan Von Birchan ile görüşür. Belgeselde de yer alan görüntülerde olduğu gibi Stocklassa bu görüşmeleri ya kameraya ya da teybe alarak belgeler.

Kendisi ile yapılan röportajda Von Birchan, 1985 sonlarına doğru, Afikada ki görevleri esnasında tanıştığı bir CIA ajanının kendisi ile bağlantı kurarak 2 mio USD karşılığında Palme'yi öldürmesini teklif ettiğini söyler. Bunu reddeden Birchan, durumu polis ve istihbarata bildirir. Ancak polis bir önlem almaz. 

Stocklassa daha sonra dönemin en büyük Palme düşmanı ve aşırı sağ gruba bağlı olan Alf Enerström ile  röportaj yapmayı başarır. Enerström cinayet gecesi eşi Gio Petre ile restorana gitmek için dışarı çıktıklarını, o sırada caddede sivil kıyafet içerisinde tanıdığı bazı polisleri gördüğünü, birinin elinde silah da bulunduğunu söyler. Cinayeti görmediğini söylese bile bunu yapanın bir polis olduğunu, isim ve eşgal veremeyeceğini, yapan kişinin böylece İsveç'i kurtardığını söyler.  Cinayet sonrasında yapılan ilk sorgusunda gece evde olduklarını söylediği için bu son açıklamasıyla çelişir. 

Stocklassa işin gerçeğine daha da yakınlaşabilmek adına o dönem evli olduğu ancak sonraki yıllarda ayrıldıkları eşi Gio Petre'ye ulaşır. Bayan Petre ise normalde o hafta bir çok İsveçli gibi şehir dışında tatilde olduklarını ancak Alf'in çarşamba günü aniden işlerinin olduğu gerekçesi ile tatili yarıda kesip Stockholm'e dönmek istediğini belirtir. Cuma gecesi ise Alf'in cinayetten önceki zaman diliminde arabanın park yerindeki otomatlara para yükleyeceğini söyleyerek dışarı çıktığını söyler. Ancak daha sonra cuma akşamından başlayarak haftasonlarında otomatlara para atılmasının gerekmediğini hatırlar. Gerçek nedenin farklı olduğunu anlasa bile gece uykuya dalar ve bir ara uyandığında Alf'i evde görür ancak o sırada saatin kaç olduğunu fark etmez. Boşanmaları sonrasında bu ifade değişikliğini polise aktarsa bile polis yine bununla da ilgilenmez!

Stocklassa dosyalar içerisinde ''Middle Man'' olarak tarif edilmiş ve tehlikeli olduğu belirtilen bir başka kişinin adını daha görür. Bertil Wedin adında İsveç vatandaşı olan, zamanında Afrika'da iç savaş olan bölgelerde çalışmış, İsveç istihbaratı SAPO haricinde başka ülke istihbaratları ile de çalıştığına inanılan ve para karşılığı işler yapan birisidir. 

Bertil Wedin'in izini sürdüğünde, evli olduğu ingiliz vatandaşı eşi sayesinde İsveç'in tanımadığı bir ülke olan ve dolayısı ile de suçlu iade anlaşmasının bulunmadığı Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'nde yaşamaya başladığını görür. Kişiyi tanıyanlar tehlikeli birisi olduğunu söylese bile onu görmekten kendisini alamaz ve Güney Kıbrıs üzerinde Kuzeye geçer.

Jan Stocklassa gerçek kimliğini gizleyerek takma bir isimle bağımsız çalışan bir gazeteci görünümünde Wedin'in telefon numarasına ulaşır ve kendisini arar. Onun hayatını yazmayı istediğini söyleyip, parasal açıdan ihtiyacı da olduğunu düşünerek görüşme başına ücret teklif ederek röportaj talebinde bulunur. Wedin ertesi gün için Girne'de bulunan Dome Otel Barında randevu verir. Stocklassa, takma adı ve  gazeteci kimliği konusunda Wedin'i ikna etmek için aldığı diğer önlemlerin detaylarını kitabında anlatır. Wedin'in emin olmak için sorduğu tuzak soruları ustalıkla atlatır. Görüşmeyi habersiz kaydetmek için gizli kamera tertibatını da öncesinden hazırlamıştır.

Wedin görüşmede kendisini anlatırken Palme cinayetine karıştığını inkar etse bile MI6 ve CIA ile bağlantılarını, hatta o dönem THE 61 adı verilen ve bu iki örgütün beraber yer aldığı bir başka örgüt için de çalıştığını, bu örgütün ise zamanında ABD Başkanı ve İngiltere Başbakanına doğrudan ulaşma yetkisine sahip olduğunu belirtir. Bir diğer kabul ettiği şey ise Güney Afrika istihbaratında görev yapan Craig Williamson adında bir ajan için de çalıştığını, hatta kendisine iyi para ödediklerini belirtir. Ancak Güney Afrika'yı kızdıran Palme'ye karşı Craig Williamson'ın bir operasyon düzenlemiş olma ihtimali konusunda bir şey bilmediğini söyler. Ona göre Palme'yi vuran PKK'dır. 

Wedin ayrıca Palme'nin çok yakın bir çalışma arkadaşı ve Birleşmiş Milletlerin Namibya Komiseri olan İsveçli Diplomat Bernt  Carlsson'u şahsen tanımadığını ancak 21 Aralık 1988'de Lockerbie Faciası olarak bilinen uçakta olduğunu, uçağın da aslında bu nedenle düşürüldüğüne inandığını söyler.  Bu kazada 243 yolcu, 16 mürettebat ve uçağın düştüğü alanda bulunan 11 kişi olmak üzere toplam 270 kişi ölmüştür! İddialara göre Bernt Carlsson, Palme'yi öldürenleri ve nedenini öğrenmiş ve bunu kamuoyu ile paylaşmayı planlamaktadır. 

Wedin ile yapılan görüşme süresince Palme'nin ölümü konusunda bir üzüntüsünün olmadığı görülen bu kişi ile İsveç Polisi ise daha önceki yıllar boyunca hiç görüşmemiş ve ifadesini almamıştır!

Stocklassa bundan sonraki aşamada Craig Williamson'a ulaşması gerektiğini düşünür ve bu defa bindiği uçağın rotası Güney Afrika'dır.

Williamson herhangi bir kayıt alınmaması şartı ile görüşme yapmayı kabul eder. Apartheid Rejim zamanında kendisi ve arkadaşlarının hükümet namına bazı kirli işler yaptıklarını, hükümetlerinin de bunları batılı hükümetler adına gerçekleştirdiklerini söyler. Ne de olsa ırkçı bir rejim olarak Birleşmiş Milletlerin ambargo koyduğu ülkede rejimin ayakta kalması için dışardan müttefiklere ihtiyacı vardır. Diğer taraftan Palme Cinayeti ile bir ilgisinin bulunmadığını belirtir. Öte yandan cinayetten 1 hafta önce Stockholm'de düzenlenen Palme'nin de katıldığı Apartheid Rejim karşıtı ANC Konferansında kendisini görenler olmuştur. Williamson ise cinayetin ertesi gününde Güney Afrika'ya ABD'den gelecek bir delegasyon ile görüştüğü için bu esnada Stockholm'de bulunmasının mümkün olmadığını söylemektedir. Ancak zaten görgü tanıkları onu cinayetten bir hafta önce kentte gördüklerini belirtmektedir! Ayrıca dünya siyaset sahnesini sarsan olayın hemen ertesi günü Amerikalılar ile ne görüştüğünü açıklamaz. Güney Afrikalıların Amerikalı ziyaretçileri o dönem sıktır. Tam bir hafta sonra 8 Martta da ülkeyi CIA Başkanı Casey ziyaret edecektir. 

Stocklassa daha sonra Alf Enerström'ün o dönemlerde bir asistanı olduğunu öğrenerek onunla görüşmeye çalışır. Belgeselde David Fredin olarak geçen bu kişi kendisi ile görüşme yapmayı reddeder. Stocklassa daha sonra bir arkadaşı sayesinde Fredin'in, Bertil Wedin ile yapmış olduğu email yazışmalarına ulaşır. Şifreli olarak konuşmalar yapmaktadırlar ve ne zamanki Fredin, Bertil Wedin'e Palme Suikastı ile ilgili birşeyler yazar, Wedin, böyle tehlikeli şeyleri mailde yazmaması konusunda uyararak, kendisi ile iletişimi keser.

Stocklassa devamında yaptığı çalışmalar sonucunda da cinayet ile ilgili bir kanaate varır. Buna göre yine Steig Larsson'un dosyalarında gördüğü kadarı ile Olof Palme, Güney Afrika Askeri İstihbaratı tarafından Devlet Düşmanı olarak sınıflandırılmıştır. Bunun anlamı ise açıktır! İstihbarat bu işi en güvendiği adama yani Craig Williamson'a vermiştir. Güney Afrika'nın komşusu olan Lesotho'nun Başbakanına suikast düzenlenmesi, Londra'daki ANC ofisinin bombalanması, yine ANC'nin Paris Temsilcisinin suikast ile öldürülmesi eylemlerini yapan kişinin bu görevide başarı ile yerine getirileceğine inanılmaktadır.

Williamson'ın İsveç'te düzenlenecek bir eylem için yerel desteğe ihtiyacı vardır ve bu nedenle İsveç vatandaşı olup orada Palme düşmanlarını da tanıyan ve kendine çalışan Bertil Wedin ile iletişime geçer. Wedin ise ilk olarak kiminle bağlantı kuracağını bilmektedir. Alf Enerström. Bu kişilerin liderliğinde kurulan ekipler ise görevlerini başarı ile tamamlar. Sonrasında ilgili kişilerin yapması gereken ise izleri yok edip soruşturmayı ana odağından uzaklaştırmak, gerçek faillere ulaşmasını engellemektir.

Ancak böylesine güçlü nedenleri olsa da Güney Afrika istihbaratının İsveç gibi o dönem dünyada öne çıkan bir ülkenin Başbakanını kendi başkentinde sokak ortasında vurarak öldürmeye cesaret edebilmesi mümkün müdür? Bu kadar büyük bir akıl tutulması olabilir mi? 

Stocklassa bunları düşünürken bir taraftan da aklına Güney Afrika istihbaratının gözde ajanı ve bu suikastin de arkasında olduğunu düşündüğü Williamson'ın sözleri aklına gelir. ''Ben ve arkadaşlarım o dönem hükümet adına, hükümetimizde batılı hükümetler adına kirli işler yaptık.''

Ve ilginç bir şekilde görüşmeleriden aylar sonra Williamson'dan bir mail gelir. ''Apartheid Gun$ and Money'' isimli 2018 yılında yayınlanmış bir kitap adı vardır sadece mailde. Kitapta ise Güney Afrika'nın o dönem Birleşmiş Milletler ambargosuna tabii olsa da nasıl petrol karşılığı silah ticareti yaptığına yer verilmektedir. 80'li yıllarda İran ve Irak savaş halindedir. Güney Afrika sadece 1985 yılında Irak'a 1 milyar dolarlık petrol karşılığında silah satışı gerçekleştirmiştir. Ama İran'ın da silaha ihtiyacı vardır. Tabii Güney Afrika'nın da petrole ve paraya. İran'a da aynı yıl 750 milyon dolar tutarında petrol karşılığı silah satıldığı belirtilir. Bu silahlar ise ABD den gelmektedir! Normalde ABD'nin de resmi olarak Güney Afrika'ya silah satması yasak olsa bile bunun CIA'in örtülü bir operasyonu ile gerçekleştirildiği anlaşılacaktır. Birleşmiş Milletler nezdinde Güney Afrika'ya yönelik ambargoyu takibe yetkili ülkelerden birisi de İsveç'tir ve bu ticareti Olof Palme'nin de öğrendiği tahmin edilmektedir. 1986 yılının sonlarında İran-Kontra skandalı (Irangate) olarak bu olayın uluslararası basında ortaya çıkmasından sonra, dönemin ABD Başkanı Reagan ilk önce konuyu reddetse bile bir hafta sonraki basın toplantısında kendisinin bilgisi haricinde böyle bir şeyin yapılmış olduğunu kabul etmek durumunda kalır. ABD kongresi bir soruşturma açar ve olayı organize edenin CIA  Başkanı William Casey olduğu belirtilir. Ancak Casey, Kongrede ifade vermeden önce 1987'nin ilk yarısında beyin tümörü teşhisi konularak ölür!

Jan Stocklassa için artık bu kadar bilgi yeterlidir. Kendisince elde ettiği tüm bilgi ve belgeleri İsveç Polisine teslim eder. 2019 yılında da halen soruşturma dosyası açık olan Palme Dosyasına ilişkin ''The Man Who Played With Fire'' kitabını yazar. 

2020 yılına gelindiğinde Savcılık yakın zamanda Palme Cinayeti faillini açıklayacaklarını belirtir. Tüm İsveç halkının merakla beklediği basın toplantısı 10 Haziran 2020'de yapılır. 

Görevli Savcı ve Emniyet Müdürünün bulunduğu toplantıda herkes nefeslerini tutmuş beklemektedir. Stoclassa da canlı yayınlanan bu toplantıyı evinde heyecan içinde izlemektedir. Steig Larsson'un ve kendisinin toplamında 20 yıllarını verdikleri olay nihayet gün güzüne çıkacaktır. Gerçeğin ortaya çıkmasına dair kendisinin de önemli bir mücadele vermiş olmasından dolayı mutludur Stocklassa.

Ancak toplantı devam ederken bazı gariplikler hisseder. Savcı ve Emniyet Müdürünün tavırları hiç de 34 yıllık bir faili meçhul cinayeti çözmüş kişilerin heyecanı içerisinde değildir. Daha çok birazdan açıklayacakları durumu vicdanen kabullenemeyerek suçluluk hisseden bir ruh hali içerisindedirler.

Derken  Savcı cinayeti ''Scandia Man'' olarak bilinen ''Stig Engström'' adında, aslında tanık sıfatı taşıyan ve 2000 yılında ölen bir kişinin gerçekleştirdiğini düşündüklerini söyler. Ellerinde cinayet silahı gibi somut bir kanıt bulunmamasına karşın, şüpheli kişinin ölmüş olması nedeni ile  soruşturmayı da resmi olarak kapattığını belirtir. 

Stocklassa oturduğu koltukta yığılır kalır. Bir cinayetin üstünün resmi olarak örtüldüğünü düşünür. Durumu kabullenemez. Daha önce Güney Afrika'da çalışmış olan İsveçli bir diplomat halen de Güney Afrika Askeri İstihbaratında görevli bir general ile görüşme yapmıştır. Bu açıklama sonrasında emekli diplomat yeniden o generale ulaşır ve neler olduğunu sorar. General ise kendi hükümeti ile İsveç Hükümetinin artık ''ölü vaka'' olarak niteledikleri bu olayı karşılıklı kapatmak için anlaştıklarını ve kendilerinin de bu işin peşini bırakmasının iyi olacağını söyler. 

Gariptir. Irkçı bir rejim tarafından işlenmiş günahları yeni demokratik rejim kapatmak istemektedir. Diğer taraftan faili meçhul bir cinayete kurban giden Başbakanları ile ilgili İsveç Hükümeti de ilave soruşturma yapmayı istememektedir. 

Stocklassa 2023 yılında kitabını ve sonrasında ki olayları temel alan yine aynı adlı belgeseli çeker. Amacı hem ülkesi içinde hem de tüm dünyada gerçeğin peşinden koşan meraklı kişilerin bir sonuca ulaşmalarını sağlamaktır. Stocklassa için bundan başka yapacak bir şey kalmamıştır. 

Kendisi için her şey belki de artık GERİDE KALmıştır!






Yorumlar

  1. Yazının; titiz bir okuma ve derleme sonrası yapıldığı anlaşılıyor. Cevapsız kalan bir cinayete işaret eden bir yazı olarak tarihe ışık tutmakta. Gün geçtikçe bireyin ve toplumların kendini ve toplumsal olayları sorgulama ve keşfetme heyecanının azaldığını görüyoruz. Olup bitenlere karşı olan bu duyarsızlığımız yeni dünyada devletlerin bireyleri susturan uygulamaları olsa gerek. Böylece bireyler bırak çevreyi kendini bile tanımak ve keşfetmek merakından uzaklaşmış durumda. Yazı; arka planda bu durumu güzel işlemiş. Aydınlanması için verilen çok sayıda mücadelenin verildiği bu olay hergün çevremizde benzerine rastladığımız vakıflardan birisi. Ben buradan bireysel duyarlılığa yönelik çıkarımlar edindim. Kimlik sahibi bireylerden oluşan toplumlar inş etmeden karanlığı bertaraf etmek zor. Yazarı titiz araştırma ve sağlam edebi anlatımı ile kutlarım. Syg

    YanıtlaSil
  2. Bekir bey , eline saglık yine cok detaylı güzel bir konu bulmuşsunuz , Olef Palme suikastinin detaylarinida daha iyi anladik , umarım sizide ortadan kaldırmamışlardır . Bir sonraki yazini merakla bekliyoruz. C.B.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)