Saat 6:47- Distopik Bir Hikaye Denemesi - 2. Bölüm


Uyanması gerektiğini bildiren alarmı çalmıştı. Saat tam 6:47 idi ve kişisel olarak hazırlanan zaman planlamasına göre 3 dakika içinde yatağından kalkması gerekiyordu.

Budavian hafifçe sağ tarafına döndü ve halen uyumaya devam eden eşinin yüzüne baktı. Onun  arkasında biraz ileride kalan pencerede doğan güneşin ilk ışıkları görünüyordu. Eşi çalan alarmı duymamıştı. Duymamıştı çünki bu kişisel bir iletişim gereksinimi idi ve orta kulağa takılan ''duyum aleti'' kişiye özel ses ve bildirimlerin iletiminde kullanılıyor, bu iletiler direk olarak alıcısına gönderiliyordu. Budavian şayet 3 dakika sonunda kalkmaz ise yine buraya iletilecek yüksek desibelde başka bir uyarının geleceğini ve o yatağından kalkana kadar da artarak devam edeceğini biliyordu.

Eşinin arkasında görünen pencereye doğru baktı. Günün ağarmaya başlarken ki kızıllığına daldı bir an. İçinde bir şeyler uyandı. Sanki daha öncesinde söylenmemiş sözler dökülecekti dudaklarından. Kendisini toparladı ve kalktı. Odanın bir duvarını boydan boya kaplayan pencereye doğru yanaştı. Yüksek bir binadan bakmanın geniş açısı ile hem şehri hem de ufukta dağların arkasında yükselmekte olan güneşi seyretti. Güneş dün de aynı zamanda doğmuştu. Hatta geçen ay da öyle ve hatta hep aynı zamanda doğuyordu. Aslında baktığı şey pencere değil, tüm duvarı kaplayan bir ekran idi. Ve bu görsel panellerde sunulan öneriler içerisinde konut kullanıcıları istedikleri görseli tercih edebiliyorlardı. Budavian'a ise her sabah kalktığında -henüz gerçekte doğmamış olsa bile - güneşin ilk ışıklarını önce eşinin yüzünde sonra kendi benliğinde hissetmek huzur veriyordu.

Bu görüntünün pencere değil de panel olmasının başka bir sebebi vardı. Kişiler artık yüksek binalarda değil, tersi bir yerleşim şekli ile aslında yerin altına doğru inşa edilen yapılarda yaşıyorlardı. Budavian'ın dairesi de zeminin 39 kat altında yer alıyordu. Parti bu inşa şeklini enerjinin tasarruflu kullanımına bağlıyordu ama Budavian asıl amacın olası bir kamusal huzursuzluk döneminde merkezi kilit sistemi ile yurttaşların bina dışına çıkışını sınırlandırmak için yapıldığını biliyordu. 

Pencereden hafif geriye döndü, yüzünü odanın tabanına doğru çevirerek lavaboya doğru yürümeye başladı. İnsanlık ne seviyeye gelir ise gelsin değişmeyen şeylerden birisi su ile teması idi. Duş almak onu yine rahatlatacaktı. Ama artık bazı kaynakların sınırlı olduğu tanımlanmış ve kullanımına kısıtlama getirilmişti. Buna göre kişilerin de yıllık kullanabilecekleri su miktarı sınırlı idi. Bu sınırı herkesin kendisinin takip etmesi hedefleniyor ve şayet aşılması durumunda kişi, planlama becerisi olmadığı gerekçesi ile ''Kişisel Gelişim Kampına'' gönderiliyordu. 

Budavian kendisine tanımlanan su limitine uygun şekilde yıkandı. Bornozunu giydi ve lavaboya yönelerek numune bardağına bir kaç damla tükürdü. Bu her gün yapılan standart sağlık taraması ve aynı zamanda mutfaktaki otomatik yemek makinasına iletilecek kahvaltı gereksinimi için verilen güncel vücut bilgileri içindi. Bunu öğrenmek için insanın mutlaka tükürmesi mi gerekir ? Parti kişilerin iğrenme duyularını ne kadar köreltir ise çevresel koşulları kabullenmelerinin o kadar yüksek olacağını düşünüyordu. Budavian bunun herkes için geçerli olup olmadığını bilemiyordu ama onun için geçerli idi. Bazı şeylerin farkında olsa bile, artık  bunları değiştirmek gibi bir güdüsü bulunmuyordu.

Mutfakta kendisi için hazırlanmış olan sıvı karışımı içti. Eskinin genellemeye dayalı ve anlık veriden bağımsız şekilde yapılan değerlendirmeleri içeren sağlıklı yemek muamması geride kalmış ve herkesin vucüt gereksinime bağlı olan bir yöntem geliştirilmişti. Bilim bu derece hayatın içine girip ilerler iken insan kendisini neden daha yalnız hisseder, O da anlamıyordu. Herşeyin olması gerektiği gibi olması mı idi onu sıkan ? İçtiği şey bu duyguyu çözmesine yardımcı olmuyordu. 

Giyindi ve evden çıkmadan önce son kez halen uyumakta olan eşinin yüzüne baktı. Yükselen güneşin verdiği ışık huzmesi sanki eşinin yüzüne gülümseme katmıştı. İçi ısındı ve kapıyı açarak dışarı çıktı.

Asansörde yukarı, yeryüzüne doğru ilerlerken, evden çıkmadan önce taktığı lensi devreye girmişti. Artık dünya gerçekliği, bu lens sayesinde Parti'nin istediği şekilde bükülerek kişiye ulaştırılıyor ve istenilen görüntüleri görmesi sağlanırken, istenilmeyenleri kamufle ediyordu.
 
Sokağa adım attığında yürürken etrafı geniş bir çit ile çevrili, içine insanların girişinin yasak olduğu bir alanda bulunan ağaçlık bölge vardı mesela. Bunun muhtemelen şehir polisinin kontrol noktası olduğunu tahmin ediyordu. Ama Parti, şehir sakinlerinin bu görüntüyü görmesindense zihinlerinde bunun olasılığının belirmesinin kontrol etkisinde daha işe yarar olduğunu düşünüyordu. Dolayısı ile canlı yada cansız hiç bir şeyin aslında görünen şey olup olmadığından emin olunamıyordu.

Onu işine götürecek tren istasyonuna henüz daha vardı. Yürümeye devam etti. İşi aslında bir çok başka kişiden farklı olarak onun ilgi ile yaptığı bir işti. Bir çeşit anı derleyiciliği. Zaman ilerledikçe teknoloji ve iletişim imkanı artsa bile kayıt kalıcılığı eskisi gibi değildi. Nasıl ki tarihin ilk dönemlerinde bulunan taş tabletler ondan sonra yaşayan medeniyetlerin kullandığı papirüslerden daha kalıcı olmuş ise dijital çağların kayıtları da o kadar kayıp ve karanlıkta kalmıştı. 

Budavian da yine Partiye bağlı olan "Zaman Bürosu'nda" gelen bazı özel siparişlerin incelenip tamamlanmasından sorumlu idi. Buna göre mesela bir yurttaş kendi atalarının kimler olduğu, resimleri, yazıları, bilgileri konusunda istekte bulunabiliyor, Budavian da Parti kurallarına göre arşivden bu araştırmayı yaparak kişilere sonuç raporunu - elbette Parti'ye ödenen belli bir bedel karşılığında- gönderiyordu.

Ama buradaki kritik nokta Raporlama Kuralları idi. Mesela Parti özlem duygusu içeren anıların raporlanmasını istemiyordu. Bu şekilde kişilerin sorgulamaya başlamasını ve bulunulan zamanın koşullarına göre geçmişin daha iyi olduğu inancına insanların ihtimal vermesini önlemeyi hedefliyordu. 

Budavian da yakın zamanda bir yurttaştan gelen talebi hazırlarken bu kritere göre bir anıyı rapordan çıkarmıştı. Çıkardığı şey yurttaşın büyükdedesinin henüz 15 yaşında iken yazmış olduğu bir şiir idi. 

Bir taraftan adımları sabit şekilde tren istasyonuna giderken o şiiri düşündü.

''Bugün yine okula geldim
Sırtımda çantam gözlerim yorgun. 
Yıllar sonra, 
Belki ufak bir tebessüm, 
Belki kahkaha atacağım sabahların ardından.
Bilmediğim işime gideceğim,
Ezberlediğim yollardan.
Sırtımda çantam olmayacak ama
Yılların yükünü taşıyacağım omuzlarımda.
Keşke okula gitseydim ömür boyu diyeceğim.
Diyeceğim biliyorum.
Ama şimdi de çocukluğum diyorum''
 
Geçmişe özlem, hiç bir anıyı düşünmemek ile atılır mıydı insanın içinden? Bilemiyordu Budavian. Başını sola doğru çevirdi ve hafif rampa aşağıya uzanan yeşilliklere doğru yöneldi bakışları. Çalılıkları gördü çimlerin bir tarafını saran. Derken kendi çocukluğunda babası ile böyle yeşillikler içerisinde yer alan çalıların ardına saklanarak oynadıkları oyunlar geldi aklına. Yaşadığı o anların görseli zihninde canlandıkça sanki bir an babasının oyun arkadaşı gülümsemesi ile o çalılıkların ardından çıkıvereceğini hissetti. Dikkatlice oraya bakarak babasını bekledi. Ama çıkmamıştı. Babası o çalılıkların ardında yoktu. Dahası o çalılıklar da gerçek mi, onu da bilmiyordu.

Zihni yeniden gerçekliğe dönünce bakışları caddenin zeminine kaydı. Tren istasyonuna doğru ezberlediği yoldan bildiği işine doğru yürümeye devam etti.

......................................................................................................................................................................

Not : Bu yazıya özel olarak ekli linkteki '' Görünmeyen Ufuklar'' isimli müziği besteleyen Tankut Oral'a gönülden teşekkürlerimle. Parçanın ritmi ve içinde barındırdığı çıkış ve bir anda kayboluş havasının, yazının umut edişe ilişkin bölümüne de çok uyumlu olduğu görüşündeyim.


Not 2: İlk hikayeye ekli linkten ulaşılabilir.

 

Yorumlar

  1. İnsanın böyle bir geleceği çok yakınında hissetmesi ürkütüyor... şiir de çok güzelmiş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)