Rakamların Seyahati ve Sıfırın Keşfi
Bundan yıllar evvel karşılaştığım bir
kişi Hintlilerin matematiğe çok yatkın olduğunu söylemişti. Konuştuğum
kişinin de aslında matematik ile arası iyi olması gereken bir görevi olduğu
için bu görüşü sanırım beni etkiledi ve aklımda kaldı.
Yıllar sonra bu sözü ''The Man Who
Knew Infinity- Sonsuzluk Teorisi'' filmini seyrederken hatırladım. Film 1887
yılında Hindistan'da doğan ve sadece 32 yıl yaşamış olmasına karşın matematikte
birçok teoreme imza atmayı başarmış bir genci anlatır. Öyle ki aslında
Ramanujan adlı bu gencin doğru dürüst matematik eğitimi bile olmamasına rağmen
yazmış olduğu teoremler İngiltere'de Cambridge Üniversitesi'nde burslu okumasını
sağlar. Ama gerek 1. Dünya Savaşı ortamı gerekse ailesine özlem ve kültürel
farklılıklar Ramanujan'ın hastalanmasına ve 5 yıl kaldığı İngiltere'den yeniden
Hindistan'a dönmesine neden olur. Ama hastalığı düzelmez ve 1 yıl içerisinde de
ölür. Denilir ki şayet yaşasa idi bulacağı yeni teoremler ile bugün çok
daha farklı bir dünyada yaşıyor olabilirdik.
Hintlilerin matematik konusudaki yetenekleri rakam sembollerinin tarihine
bakıldığında yeniden ortaya çıkıyor aslında.
Daha geçmişe gidecek olursak insan saymaya
ve kayıt etmeye tarih öncesi dönemlerde başlamıştır. Muhtemelen o zaman avladıkları
şeyler ile ilgili hesaplama gereksinimleri vardı. Kayıt için ise 2 şey
kullanılırdı; ağaç ve kemik.
Kemik aslında daha uygundu çünki
dışsal etkilerden uzun zaman korunması çok daha elverişli idi. Bunun o zaman
için doğru bir yöntem olduğunu 30 bin yıl öncesinden kalan bir kemik
örneğinden anlıyoruz. Yani aslında insan 30 bin yılı aşkın zamandır
sayıyor ve kayıtlıyor.
Sonraki zamanlarda bunun yanında çakıl
taşları da sayım için kullanıldı. 60'lık sayı sistemine sahip olan Sümerlerde 1
küçük koni çakıl 1, bilye 10, büyük koni 60, büyük delikli koni 3600,
delikli küre ise 36000 demekti. Çakıllar ile hesaplama mantığı batıya da geçmiş
olacak ki bugün bizlerin de kullandığı ''Calculus'' ifadesi Latincede çakıllar
anlamındadır.
Saymak ve kayıt yapmak farklı eylemler
ve eski dönemlerde kayıt yapmak için kullanılan rakamlarda her değerin farklı
simgesi vardı.
Mesela eski Mısır'da 1 tek düz çizgi
iken, 10 için at nalı biçiminde bir şekil kullanılmıştı. 100 ise bizim şu an
kullandığımız @ harfinin tersi biçiminde bir karakter, 1000 için nilüfer
çiçeği, 1 milyon için oturur biçimde ve kollarını hafifçe gökyüzüne kaldırmış
insan figürü kullanılmıştı.
Sümerlerde ise kadeh ve ok ucuna
benzer diyebileceğimiz şekiller ile rakamları yazma yöntemine gidilmişti. Ama mantık aynı idi, her sayının kendi görseli vardı ve şayet görseli
olmayan arada bulunan sayıları tarif etmek istenirse görselden 2 veya daha fazla
koyarak sayı yazılırdı. Mesela Roma rakamları örneğindeki gibi.
M'nin 1000, MM'nin ise 2000 anlamına gelmesi gibi.
Bu yazım stillerinde şu anki
kullanığımız yöntemde olduğu gibi hangi sayı ne kadar kalabalık ise o kadar büyüktür
anlamında gelmez. Mesela IIM rakamı M den küçüktür aslında. Oysa 1000,
998'den büyüktür.
Sayıların kayıtlanması şayet bu şekilde her
değer için farklı sembol kullanılması yöntemi ile devam etse idi muhtemelen
bugün ki medeniyet seviyesine ulaşamayacaktık. Bunun için başka bir ifade
biçimi gereklidir, simgelerin bulunduğu konuma göre farklı değerde olması. Kolay
gibi görünen bu ifade için aslında olmayan bir şeyi kullanmak gereklidir, yani
''sıfırı''.
İşte Hindistan yeniden burada çıkar
karşımıza. Sıfır rakamı ve konumlu sayılamalar ilk Hindistan'da bulunmuştur.
M.S. 5.yy da ''Evrenin Kısımları'' adlı bir kitapta ''Ondörtminyon
ikiyüzotuzaltıbin yediyüzonüç'' sayısı yalnızca 8 rakam ile yazılmıştır ; yani
14,236,713. Ne var bunda demeyin, böyle bir sayının bir de romen rakamları ile yazıldığını hayal edin! Yine aynı metinde boşluk yani sıfır anlamına gelen ''shunya'' sözcüğü
kullanılmıştır. Bu metin, konuma dayalı sayılamada bulunan en eski belgedir.
Bu buluşun şimdi bütün dünyanın
kullandığı metod olmasının tarihsel yolculuğuna gelecek olursak;
Bundan 3 yy sonra 773 yılında bir Hint
elçisi Bağdat'ta Halife Mansur'un huzuruna gelir. O dönem neden İslam
toplumunun ileri gittiği bellidir, bilime önem verilir. Bunu gelen elçi de
biliyor olacak ki getirdiği hediyeler arasında hesaplar ve rakamlar da vardır ve
Arap dünyası ilk bu şekilde sıfır rakamı ve konumlu sayılar ile tanışır.
Bu yeni matematik sembolizmini gerek
Arap dünyasında tanıtan, gerekse yazdığı eserler ile sonrasında batıya da açan
kişi ise El-Harezmi'dir. Kendisi 780 yılı Horasan doğumlu bir bilgindir. Öyle
herhangi biri de değildir. En basit hali ile o dönem dünyanın çevresini nerede
ise % 10 yanılma payı ile tahmin etmiştir. Aynı zamanda Algoritmanın da
kurucusudur. Bilgisayarlarımız ve cep telefonlarımız da kullanılan yazılımlar
bu sistemi esas alırlar. Algoritma adı da zaten - batılıların ismini tam
telaffuz edememesi nedeni ile -değişime uğrayan El- Harezmi adından
gelmektedir.
Günümüzde kullandığımız semboller
aslında dünyada batı uygarlığından yayılmıştır. Dolayısı ile bu konumlu sayı
sisteminin ve sıfırın bir şekilde batıya geçmiş olması gerekir. Ama nasıl?
Bunu sağlayan ise Fibonacci olarak
bilinen Pisalı Leonardo'dur. Aslında 1170 yılında İtalya'da doğan Leonardo
babasının görevi nedeni ile Cezayir'de büyümüştür. Kendisini muhasebeci olarak
yetiştirmek isteyen babasının tuttuğu öğretmenlerden bu sembolleri öğrenmiştir.
Daha sonra yazdığı ''Liber Abaci (Hesaplama Kitabı)'' isimli eser ile bugün
hint-arap rakamları olarak bilinen sembol sistemini batıya tanıtmıştır. Bu sayı
sisteminin batıda yerleşmesi yüzyıllar alsa da özellikle sonraki dönemde
kendini matematiğe adayan insanlarca ve muhtemelen o dönemde de varolan uluslararası ticaretin de etkisi ile bu sayı sistemi kullanılmış ve yaygınlaşmıştır.
Bu yolculuğun kelime seyahatine
gelirsek, Hint dilinde ''shunya'' olan sıfır arapçada ''sıfr'' oldu. Latinceye
geçince ''zephirum'' adını aldı oradan da ''zephiro ve zero'' ifadeleri çıktı.
Nasıl ki yazı ve alfabe olmadan edebiyat olsa da bir yere kadar olur, mesela roman olmaz, aynı şekilde semboller olmadan da matematik bu seviyede olmaz. Ve bu semboller içerisinde insanın aklına işte böyle en son gelir ama hiçbir şeyi ifade edebilmenin büyük önemi vardır.
Nasıl ki yazı ve alfabe olmadan edebiyat olsa da bir yere kadar olur, mesela roman olmaz, aynı şekilde semboller olmadan da matematik bu seviyede olmaz. Ve bu semboller içerisinde insanın aklına işte böyle en son gelir ama hiçbir şeyi ifade edebilmenin büyük önemi vardır.
Her sayının bir değeri vardır ama peki önemi aynı mıdır? İnsanlar için bazı sayılar neden farklı önem ile algılanır? Belki bir gün bunu da yazarız.
Yorumlar
Yorum Gönder