Venüs'e Bakmak Zühre'yi Görmek
İnsan, yaşadığı dünyayı ve onu çevreleyen uzayı oldum olası hep merak etmiştir. Benzer bir ilgiye ben de çocukluğumdan beri sahiptim. Bunu biraz olsun kızıma da
aktarabilmek adına onun okul öncesi çağlarında kendimce dünyayı ve evreni
anlayabilmesi için yönlendirmeye çalışmıştım. Kimi ebeveynler 4-5 yaşındaki olan çocuklarına oyuncak ararken ben kırtasiyelerde ''Yerküre'' bakar,
çeşitli boyutlarda karşılaştıklarımı da alırdım. Dünya haritalı plaj
toplarını da dahil edersek, sanırım o dönem odasında yarım düzineyi bulmuştur
bunlar.
Dünyanın yanında uzaya da merakı
gelişsin diye, ''Güneş Sistemi'' ve ötesini de anlatmaya
çalışırdım fırsat buldukça. Akıllı telefonların ilk döneminde
karşılaştığım ''Gökyüzü Gözlem'' uygulamasını da hemen indirmiştim
bu amaçla. Okul eğitim yılı sona erip yazlık zamanları gelince, gece sahile gidip telefonun
ekranını gökyüzüne tutar, arkasında kalan cisimlerin neler olduğunu
takip etmeye çalışırdık sonsuzluğa uzanan karanlıkta. ''Interstellar'' filmi
henüz yayınlanmamıştı ama bizim gözlerimiz gezerdi yine de Yıldızlararası'nda. Telefonu
heyecanla gecenin bir vakti gökyüzünde dolaştırdığımız anlar benim gibi onun da
aklında kalacak mı acaba?
Gökcisimlerine bakarken bazılarını
anlatması da, öğrenmesi de kolaydı aslında. Misal ''Venüs''ü ya da
eskilerin kullandığı isimle ''Zühre''yi. Güneş battıktan sonra
gökyüzünde Batı yönünde Ay'dan sonra en parlak cismin ya da Güneş henüz
doğmadan önce bu sefer Doğuda yine Ay'dan sonraki en parlak cismin ''O'' olduğunu
bir kez öğrendikten sonra artık bunu unutmaz insan. Ve günün o saatlerinde
gökyüzüne takılır gözleri ''Zühre'yi'' yakalamak için.
Kızım da bunu öğrendikten sonra unutmadı
elbette. Hatta yine o küçük yaşlarında bir gün Midilli Adası dönüşü Ayvalık
Liman Gümrüğü'nde pasaport sırasında idik. Gemiden inen yüzlerce
yolcunun kontrolleri için sadece 2 polis memuru vardı görevli olan kapıda.
Saatler ilerledikçe sıranın kendisine gelmesi bekleyen herkes giderek
gerginleşiyordu. Bense sanırım ''Hayat Güzeldir'' (La Vita e Bella) filmindeki
Roberto Benigni'nin oğlu ile oynadığı oyun gelmiş olacak ki aklıma, kızıma bir
taraftan zaman geçirecek sorular sorarken bir taraftan da eğlenmesini sağlamaya
çalışıyordum. Bir ara kalabalık arasında kendisini rahat hissedebilmesi için onu
boynuma aldım. Güneş artık batmış ancak hava tam olarak tümü ile kararmamıştı.
O sırada arka tarafımızda kalan gök cismini göstermek için geriye
dönmüş ve ''Peki bunun adı ne?'' diye sormuştum. Kızım kafasını kaldırıp
orada zaten tek cisminin olduğunu görünce tereddütsüz ''Venüs'' demişti! O ana kadar kendi yüzlerinde bıkkınlık olan insanlar birden
önce göğün yüzüne ve sonrada omuzlarımdaki kızın
yüzüne baktılar. Adını bilseler bile kendisini
bilmedikleri bir cismi bu kadar küçük bir kızın nasıl bilebildiğine ilişkin
şaşkınlık vardı bir çoklarında. Oysa Venüs'ün hikayesini bilselerdi, daha şaşıracakları çok şeyler olduğunu göreceklerdi
elbette!
Merak edenler ile beraber önce bilimsel
yönüyle başlayalım konuşmaya.
Öncelikle Gökyüzünde çıplak gözle de
izlenebilen 7 gökcismi olduğunu, haftanın gün sayısı ve adlarının da aslında
temelde buna dayandığını bir başka yazıda (Bknz: Takvimin Doğuşu ve
Bugünki Hali) bahsetmiştik. Bizim Cuma dediğimiz günün isminin ise
Roma'da ''Veneris'' olduğunu ve bunun da aslen yine Venüs'ten geldiğini
de söylemiştik o yazıda. Zaten Fransızcada ki kullanımı da halen buna uygun
şekilde ''Vendredi'' olarak adlandırılmaya devam eder.
İngilizcedeki isim ''Friday'' olarak farklı görünse de,
aslında o da adını Kuzey Germen Mitolojisindeki aşk, güzellik ve
üreme tanrıçası olan ''Friya'' dan alır. Zaten benzer nedenle
de İngilizcede ki ''Fri'day'' kullanımı Almancada ''Frei'tag'' olarak
geçer. ''The Cure'un'' en unutulmaz parçalarından
birinde ''Friday I'm in Love'' demesi boşuna değil demek ki!
Aslında Venüs için Dünyanın ikizi de
denir. Buna sebep sanırım Dünyaya en yakın gezegen olması yanında
yarıçaplarının da nerede ise aynı olmasıdır.
Güneşe, Dünyamız 150 milyon km uzaklıkta
iken, Venüs sadece 108 milyon km uzaklıktadır. Yani kabaca bize 40 milyon km kadar bir mesafede bulunmaktadır. Dünyanın 6.378 km yarıçapına karşılık
Venüs'ünki 6.052 km dir. Bir atmosfere sahip olması da insanda bu ikizlik
duygusunu daha artırıyordur belki. Ancak bizim atmosferimizdeki yaşamı sağlayacak
miktarda %21 oranında oksijen bulunmasına karşın Venüs'ün atmosferi nefes
alınamayacak şekilde nerede ise tümü ile karbondiyoksit ile kaplıdır.
Hayatı yaşanmaz kılan noktalar bununla da kalmaz. Atmosfer basıncı dünyadakinin tam 92 katıdır ve denizde 800 metre derinlikte olan ve insan bedeninin dayanamayacağı bir basınca eşittir bu. Şayet buna da dayanır iseniz o zaman da karşınıza Dünya'da ortalama 15 derece olan sıcaklığa karşın 465 derecelik bir yüzey sıcaklığı çıkar ki değil insan, gönderilen uzay araçları bile dayanamamıştır bu sıcaklığa! Bir de sayısı bini geçen aktif volkanları da unutmayalım tabii. Dünyamızda bir süre sonra yanardağların sönmesini sağlayan yerkabuğundaki levha tektoniğinin Venüs'te bulunmaması nedeni ile bir kez aktifleşen volkanlar lav püskürtmeye devam eder. Lav kanallarının genişliği onlarca kilometreyi bulurken uzunlukları da yüzlerce kilometreyi bulur. Hatta en uzun kanal 6.800 km ile kendi yarıçapından bile fazladır.
Hepsini halletseniz bile Venüs'te mesaili
bir işte çalışmak istemez insan. Güneşin etrafındaki dönüş süresi 224 gün iken
kendi etrafında ki dönüşü yine Dünya günü ile 243 gün sürer. Yani
Venüs'ün bir günü bir yılından uzundur aslında! Bunun acaba kendi
etrafındaki dönüşünün Dünyamız dahil diğer tüm gezegenlerin aksi yönünde
olmasıyla bir ilgisi var mıdır bilinmez ama, bilinen şey Güneş, diğer tüm
gezegenlerin tersine Venüs'de Batıdan doğar ve doğudan batar!
Ama olsun, Roma'lıların güzellik Tanrıçasıdır
o. Bizim kültürümüzün de Çolpan, Sabah ya da Akşam Yıldızıdır.
Güneşin Venüs'te doğuşundan bahsetmişken
belki Venüs'ün bir başka doğuşundan yani ''Venüs'ün Doğuşu'' tablosundan
da bahsetmek gerekir.
Batı Avrupa'da resim müzesi gezmiş olanlar gözlemlemiştir. Binli yılların başlarına tarihlenen ilk resimler genellikle dinsel temalı ve kimisi de portre niteliğinde resimlerdir. 1400'lü yıllara gelindiğinde ise Avrupa artık kültürel ve politik olarak kaynamaktadır. Fransızcada ''Yeniden Doğuş'' anlamına gelen Rönesans (Re-Naissanse)'ın ayak sesleri başlamıştır. İşte o zamana kadar çıplaklığın sadece cennetten kovulan Adem ve Havva ya da işkence gören İsa figürlerinde yer verildiği bir alan olan resimlerde, çıplaklığın sergilenmesine ilişkin bu tabu ressam Botticelli'nin 1485 yılında yaptığı ''Venüs'ün Doğuşu'' isimli tablo ile yıkılır. Dönemin güzelliği yanında zaman ötesi bir erotizmi de içeren bu resim ile artık sanatta da bir yeniden doğuş yaşanacak ve insan vücudu ''Tanrının yarattığı hali'' ile sergilenmeye başlanabilecektir. Acaba Botticaelli bu çıkışı yapmasaydı ondan kabaca çeyrek asır sonra Vatikan'da yeni papaların seçildiği salon olan Sistine Şapelinin tavanını Michelangelo o resimler ile donatabilir miydi insan merak ediyor!
Biz şimdi gelelim yeniden asıl konumuza.
Gökyüzünün bu sakıncalı ''Aşk Tanrıçasının'' hikayesini
anlatmaya. Bundan sonraki kısımda okuyacaklarınız biraz dinler tarihi, biraz
mitoloji, biraz söylence ve birazı da bu satırları yazanın kurmacasıdır.
Hangisinin nerede başlayıp nerede bittiği ise okuyucunun inanç düzeyi ve tarihsel
bilgisine bağlıdır!
''Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında
şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı,
fakat şeytanlar kâfir oldular; çünkü insanlara sihri, Bâbil’de iki meleğe,
Hârût’la Mârût’a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki bu iki melek, “Biz ancak
imtihan vasıtasıyız; sakın küfre sapma!” demedikçe hiç kimseye bilgi
vermezlerdi. Fakat onlar bu iki melekten, karı ile koca arasını açacak şeyleri
öğreniyorlardı. Oysa Allah’ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar
veremezlerdi. Yine de kendilerine fayda sağlayanı değil zarar vereni
öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu (sihri) satın alan kimsenin âhiretten
nasibi olmadığını çok iyi biliyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şey
ne kötüdür, bir bilselerdi!'' (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/109/102-103-ayet-tefsiri)
Kuran'da Bakara Suresi 102. ayete ait olan
yukarıdaki satırlarda adı geçen ''Harut ile Marut'' isimli
melekler ile bizim Venüs gezegenimizin bir ilişkisi olabilir mi? Varsa nasıldır
acaba? Bağlantıyı kurmak için biz hikayemize dönelim.
Tanrı insanı yaratmış ve yeryüzüne
indirmiştir. Ancak insanların zaman zaman günaha sapmalarına karşın Tanrının
yine de onlara karşı anlayışla davranması melekler arasında şikayetlere neden
olur. ''Biz Seni (Tanrıyı) kutsayıp ibadet ederken insanlar senin
yolundan saparlar. Biz varken onlara ne gerek vardı. Biz onlar gibi değiliz ve
seni yüceltmekten ve kurallarına uymaktan bir an olsun sapmayız'' derler.
Tanrı ise onlara ''Size de
onlar gibi nefs vermiş olsa idim sizin de günaha meyliniz olurdu'' sözlerine
meleklerin itirazı üzerine Tanrı bunu imtihan etmek için aralarından seçim
yapmalarını ister. Melekler de Harut ile Marut isimli iki meleği bu imtihan için
seçerler. Tanrı da sonrasında onlara tıpkı insanlarda olduğu gibi nefs vererek
yeryüzüne indirir.
Bu iki melek gündüzleri insanlara sihri öğretirken
geceleri de ''İsmi Azam'' duasını okuyarak yeniden göğe
yükselirler.
Derken bir gün karşılarına güzeller güzeli
ve adı Zühre olan bir kadın çıkar. Kadının konuşması ve davranışları bu iki
meleğin içinde daha önce hiç hissetmedikleri bir arzuyu canlandırır ve kadın
ile beraber olmak isterler. Kadın, onların geceleri göğe yükseldiklerini
bilmekte ve bunu nasıl yaptıklarını öğrenmek istemektedir. Bir taraftan da iki
meleğin yanıp tutuşan hallerini de görerek onunla beraber olmak
istiyorlarsa Tanrı'yı reddetmeleri gerektiğini söyler. Melekler her ne kadar
kadının cazibesine kapılmış olsalar da bu teklifi kabul etmezler. Kadın bu
seferde şayet bir çocuğu öldürürlerse yine onunla olabileceklerini söyler.
Ancak bunun da yine büyük bir günah olması nedeni ile melekler bunu da
reddederler. Kadının son teklifi ise meleklerin şarap içmesidir. Eğer bu
teklifi de reddederlerse melekler ile hiçbir şekilde beraber olmayacağını
söyler.
Hem artık son bir şanslarının kaldığını
gören hem de diğer iki günah kadar büyük olmadığına inandıkları bu son teklifi
melekler kabul eder. Kadının onlara verdiği şarapla kendilerinden geçerler. O
sarhoşluk halinde iken de önce kadının söylediği çocuğu öldürürler ve peşinden Tanrıyı da reddederler. Sonrasında kadın ile beraber olurken göğe yükselmek
için kullandıkları duayı da ona söylerler.
Kadın, yani Zühre de
oracıkta bu duayı okuyarak göğe yükselmeye başlar. Ancak tümü ile gözden
kaybolmadan önce Tanrı onu göğün bir katında asılı tutar. İşte artık bir yıldız
olarak görülen bu cisim bizler için Zühre Yıldızıdır.
Sabah olunca işledikleri günahların farkına varan bu iki meleğe Tanrı, cezalarını Dünya'da mı yoksa Ahirette mi çekmek istediklerini sorar. Dünyadaki azabın Kıyamet Gününe kadar süreceğini ancak Ahiret Azabının sonsuz olduğunu bilen melekler tercihlerini bu Dünya için kullanırlar. Tanrı da onları Babil şehri yakınlarında bir kuyunun dibinde ayaklarından baş aşağı asılı şekilde cezalarını çekmeleri için bağlar.
Zühre Yıldızı da göğün o katında, o günden beri dönmeye devam eder.
Belki hayatımızda insanların ilk toplu yaşam merkezi olan Çatalhöyük'ten beri ''Ailevi'' sorunlar varken, işte meleklerin o kadın ile beraber olduğu günden beri de ''Zührevi'' hastalıklarımız vardır!
Ve yine o malum geceden beri de ''İçki Bütün Kötülüklerin Anasıdır'' ,
..........................................................................................................................................
Not: Venüs grubundan ''Beautiful Days'' şarkısını dinlemenizi öneririm. Ve denk gelir belki bu şarkının soundtrack olarak kullanıldığı bilim kurgu filmi de izlersiniz!
Yine muhteşem bir yazı ile bize yeni kapılar açtı yazarımız. Kaleminize sağlık Bekir Ağırsoy, teşekkürler
YanıtlaSilharika bir yazı 👏👏
YanıtlaSilKur’an da Allah’ın üzerine yemin ettiği Tarık yıldızı Venüs olabilir mi? Bekircim eline sağlık, heyecanla okudum.
YanıtlaSilUn altro bellissimo articolo! Mi ha commosso la prima parte, in cui parli di tua figlia. È fortunata ad avere un padre così speciale e crescerà con tanta curiosità per il mondo. Ho qualche dubbio sulla seconda parte, dato che sembra che sia sempre colpa di una donna! Katia
YanıtlaSilI wrote the previous comment, but after I clicked EDIT, it was changed. I try again: Another beautiful article! I was moved by the first part, where you talk about your daughter. She is lucky to have such a special dad and will grow up with so much curiosity for the world.
YanıtlaSilI have some doubts about the second part, since it seems like it's always a woman's fault!
Kelimelerle kurduğun dünyaların ne kadar özgün ve etkileyici olduğunu görmek gerçekten ilham verici. SedaGüdem
YanıtlaSil