Stra-47 ( Distopik Bir Hikaye Denemesi)

Eşinin bilekliği bir kaç gün öncesinde uyarı vermişti. Muhtemelen hamile idi. 1 hafta içerisinde ''Halkın Refahı Bürosu'na'' gitmeleri gerekiyordu. Sürenin başlangıcı zaten bileklik tarafından Büro'ya iletilmişti. Tüm bedensel hareketleri izleyen ve sahibinin istekli isteksiz iletişimini sağlayan bu aletin enerjisinin bitmesi, artık ''ünite'' diye adlandırılan bireyin durumunu gözleminin kesintiye uğraması gibi bir şey söz konusu değildi. Şarj edilmesi için farklı enerji kaynakları vardı. Güneş, takılı olduğu ünitenin hareket momenti yada vücut sıcaklığı. Şayet güneş gerektiği kadar bulunmaz ve ünite de ''Sağlıklı Yaşam Bürosu'nca'' belirlenen seviyede hareket etmez ise alet aradaki ihtiyaç farkını sahibinin ısısını yükselterek çözüyordu. Bunu ise her vücut yapısına göre ayrı metalden tasarlanmış bilekliğin iç kısmındaki ufak iğne ucu ile yapıyordu. Bilekliği çıkarmak yasaktı ve zaten çıkarılamazdı.

Budavian ve eşi şimdi Büro'ya gelmişler ve yapılan testin sonuçlarını bekliyorlardı. Görevli elinde rapor ile geliyordu. Görevlilerin yüzlerinde ''Kamu Davranış Bürosu'' tarafından belirlenen ifade tarzlarının dışında bir şeyi görmek imkansızdı. Ve bu görevlinin de raporun sonuçlarını ima edecek herhangi farklı bir ifadesi yoktu.

Bu rapor, anne adayının karnında henüz cenin halindeki canlının tüm hayatının adeta bir haritası şeklinde olan ve adına ''Gelecek Yönetim Planı'' denilen sunumun aslında ilk hali idi. Buna göre doğacak yeni insanın potansiyel bedensel sağlığı, zihinsel performans durumu ve bunun sonucunda da Hayat Yolu çıkarılıyordu. Ayrıca bir de puanlaması bulunuyordu. Şayet bu 3 kategorideki toplam puanı 2079'dan düşük ve ebeveynler de yapacakları müdahaleler ile bu puanı aşmayı başaramazlar ise ceninin büyümesine izin verilmiyordu. Bu kaideler ''Refah Kanunu'' ile belirlenmişti. 2079 puan tabanı ise aslında tam olarak bilimsel çalışmalar sonucu oluşan bir alt sınır değil, son cumhuriyetin ilan yılı idi. Puanlama metodu bu veriye istinaden tümden gelim yöntemi ile geriye doğru oluşturulmuştu. Bir cenin eğer 2079 puandan daha az alıyorsa, bu cumhuriyete ait değildi ve burada yaşaması da söz konusu olamazdı. 

Aslında Parti bu çözümün tarihte başarılı devletlerce uygulandığını belirtiyordu. Örneğin Antik Yunan şehir devleti Sparta diyorlardı. O müthiş askeri gücünün kaynağını, 7 yaşına gelen erkek çocuklarının askerlik için yeterli olup olmadığına bakılması, uygun olanların o yaşta askeri eğitime alınırken, uygun olmayanların ölüme terkedilmeleri olarak gösteriyorlardı. Şimdi ise gelişen teknoloji ile 7 yaşına kadar beklenilmesi gerekmiyor, refahın gereksiz yere düşmesine sebep olacak bir canlının doğmasına en başından izin verilmiyordu.

Görevli raporu uzattı. Üst kısımda yer alan sonuç bölümü kırmızı idi. Bu renk gerekli puana ulaşılamadığını gösteriyordu. Ulaşılmış olsa mavi olurdu. Puanlamaya baktıklarında 1968 yazıyordu. Budavian puanlamada kritik eşiğin yıl referansı ile oluşturulduğunu bildiği için, bu puanın belirttiği yılda neler olduğunu düşündü. Aslında bir çok şey vardı, partinin sevmediği bir dönemdi ve bir de o zaman için ihtimal ötesi olan bir bilimkurgu filminin yayın tarihi. Bilekliğine bakarken dudaklarından istemsizce o filmdeki yapay zekanın adı döküldü. ''HAL 9000''. Oysa şimdi bu filmdeki tahminlerin ötesinde bir dünya kurulmuştu.

Eşine baktı. Gözleri yaşlı idi. Karnında varlığını hissettiği canlıyı doğurmak istiyordu. Durum ümitsiz de değildi. Bunu sağlamak için izlenmesi gereken prosedürler vardı. Doğacak canlının zihin ve beden becerisi içerisinde nerelerden daha fazla puan alabileceğine baktılar. Buralardaki artışlar aynı zamanda  Hayat Yolu puanını da etkiliyordu. Hayat Yolunda  ise doğacak bebeğin ileride nerelerde eğitim alarak sonuçta nasıl bir iş sahibi olacağının planlaması vardı. Toplam 8 segment iş grubu bulunuyordu. A segmentinde bulunanlar en önemli görevler sayılan "Parti Yöneticiliği" ve "Şehir Direktörlüğü" gibi mevkilerde yer alıyorlardı. Ama bu segmentin puanı çok yüksekti ve müdahalesiz herhangi bir ceninin buraya ulaşabilmesi imkansızdı. Taban puanda olanların ise doğal olarak işleri de kolay olmayacaktı. H segmentinde yer alan işler mesela belirlenen bölgelerdeki yanardağların patlamaması için yeraltı destek duvarlarının örülmesi gibi ekiplerde görev alıyorlardı. Bu tarz görevler malesef - örneğin bu işte o seviyede bir toprak kütlesini geçecek iletişim teknolojisi oluşturulamaması gibi sebeplerden - henüz robotlara devredilemiyordu. Şayet gelecekte bu teknoloji gelişse bile Refah Kanunu gereği üniteye benzer segmentte başka bir iş bulunması taahhüt ediliyordu.

Parti, yaşam boyunca segmentin değişemeyek olmasını aslında toplum düzenini sağlayan en önemli kural olarak görüyordu. Açıklamaya göre temel ihtiyaçları giderilen üretimci üniteler şayet sınıf atlama şansları da sıfırlanır ise buna yönelik hırsdan da yoksun olacaklar ve suç oranı kontrol altında olacaktı.

Taban puanı geçen ceninler için de aile daha iyi bir Hayat Yolu Planı oluşturabilirdi. Bunun için kredi gerekiyordu. Yine Refah Kanununa göre bu kredinin sorumlusu doğacak bebeğin kendisi olacaktı. Kanunda bunun gerekçesi olarak ''Refahı Yaşayan Bedelini Ödemelidir'' dese bile Budavian aslında bunun sistemin devamı için yeni neslin ekonomik olarak çalışma zorunluluğunu taşıması olduğunu  düşünüyordu. Ama kanunları değiştiremezdi ve verilmesi gereken kararlar vardı. 

Taban puanın altında bir puan malesef onlara - belki de iyi ki - bebeklerinin borçlanma imkanını ortadan kaldırıyordu. Bu çocuğun doğması için başka bir çözüm bulmaları gerekiyordu. Budavian yapabileceği tek şey olduğunu biliyordu. Artık üretimden kalkmış olan el yapımı ahşap kemanların iyi değere sahip olduğunu daha önce Partinin verdiği evden daha geniş bir yere taşınmak istediklerinde sattığı ilk kemanda görmüştü. Şimdi evlerinde büyükdedesinden kalan ve kendisinin de bazen  çaldığı son kemanı satacaktı. Bilekliğini dudaklarına yaklaştırdı ve '' Stra-47 kodlu demirbaşı satışa çıkar, 200 kredi'' dedi. Para birimi kredi olarak geçiyordu ve her kredi 1 puana eşitti.

30 saniye sonra bileklik sinyal verdi, satış gerçekleşmişti. Eşine baktı, yüzünde eşsiz bir aydınlık ve gülümseme gördü. Onu dudaklarından öptü.    

Kamu binaları ve ortak alanlardaki kokunun doğallığı ve hoşluğunun kontrolü yine robotların yapamadığı işlerdendi. Doğacak çocuğun gelecekteki işi ''Koku Memurluğu'' olacaktı. Muhtemel yaşam süresi 82 yıl ve canlı-cansız çevresel faktörlere verdiği zararlar bu süreden indirilecekti.

............................

Not: Bazen yazarken arka planda müzik dinlediğim olur. Bu seferki ''M83- Oblivion ( ft. Susanne Sundfor)''  idi.



Yorumlar

  1. En başta iki önemli film türü vardı benim için; birincisi bilim kurgu ikincisi de savaş filmleri... "Kutsal Hazine Avcıları"ndaki arkeolog Prof.Jones ve "Star Wars"daki uzay kaçakçısı Han Solo karakteri ile Harrisson Ford ağabeyimiz, dönemin en yakışıklı Hollywood aktörü idi benim için... Sonra, Sigourney Weaver ablamız..."Alien" filminde, kargo gemisi Nostromonun seyrüsefer subayı Ellen Ripley rolü ile gönlümde taht kurmuştu... Filmin 2nci serisini Tunalı Hilmi caddesinin sonundaki; (adını unuttum iyi mi?) şimdi ise kapalı otoparka dönüşen sinemada, birlikte seyretmiştik. Bu arada Sigourney ablamız da Empire dergisinde 1995 yılı, "Film Tarihinin En Seksi 100 Yıldızı" listesinde 81. olmuş...
    Güçlü, adil, akıllı ama bir o kadar da sakar, komik ve şaşkın karakter tiplemeleri ile Harrison Ford'un rahmetli babamı, gösterşsiz sade güzelliği, kadınlığı ama bir yandan da sert, güçlü ve pek de ağlamayan tiplmesi ile Sigourney Weaver'ın aslında annemi temsil ettiğini görüyorum şimdilerde… Bu iki tipleme bizim Dede Korkut masallarımızda da mevcuttur; Kan Turalı ile Selcan…

    Ez cümle tüm insanlığın birbirine yakın hikayeleri ve farklı-farklı kültürlerde karşımıza çıkan, benzer karakterleri var herhalde... Yaşladıkça da sahnede olan, bir hikayeyi ete kemiğe büründüren; Indiana Jones veya Ellen Ripley gibi karakterlerden çok; onları yaratanları merak etmeye başlıyor insan… Anne ve Baba başlangıçta birer film yıldızıyken, sonraları onları yaratan; Ridley Scott, Bekir Ağırsoy veya Yiğit Emek'e dönüşüyorlar yavaş-yavaş…

    Değerli Kardeşim,
    Koca bir çocukluğu ve gençliği birlikte geçirdikten sonra benim sizlere karşı olan bakışım ve merakım da, sanırım böyle evrilmeye başlıyor…

    Eline sağlık,
    Yiğit EMEK

    YanıtlaSil
  2. Kurgu güzel ve suyun cazibeyle akması gibi kayıyor kelimeler. Ayrıntıya girmekten çekinmeyen ama boğmadan da ilerleyen tarz oldukça ilgi çekici. Eline sağlık Bekir.
    Feyzullah.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kokular

Fatih Sultan Mehmet- Mehmet'in Hikayesi Devam- 2. Bölüm (2. Yazı)

Fatih Sultan Mehmet - Fatih'in Hikayesi 1. Bölüm ( 3. Yazı)